26 Haziran 2014 Perşembe

Bütün Şiirleri Özeti Orhan Veli

Bütün Şiirleri, Orhan Veli Kanık'ın ilk kez 1951 yılında yayınlanan şiir külliyatı.
Kitap Orhan Veli'nin ölümünün ardından 1951 yılında Yaşar Nabi Nayır'ın düzenlemesi ile Varlık Yayınları'ndan çıktı. İlk baskısı 204 sayfa olan eserin içinde Orhan Veli'nin yaşamı boyunca yayınladığı Garip (1941), Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947) ve Karşı (1949) isimli kitaplarındaki tüm şiirlerinin yanı sıra ilk şiirlerinden 66 ve son şiirlerinden de 12 adet bulunmaktadır. Kitaplarındaki 78 şiirle birlikte Bütün Şiirleri'nde 156 şiir vardır.
1989 yılına kadar 22 kez basılmış olan bu yapıtın ilk basımını 1951 yılında Varlık Yayınları, daha sonraki on dört basımı Bilgi Yayınevi, on beşinci basımdan sonrasını ise Can Yayınları yaptı. 1987 yılında bu kitabın telif haklarını alan Adam Yayınları 1987 yılından 2002 yılına dek kırk sekiz baskı yaptı. Günümüzde bu kitabı Adam Yayınları'nın kapatılması ardından telif haklarını devralan Yapı Kredi Yayınları basmaktadır.
Kaynak:  http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCt%C3%BCn_%C5%9Eiirleri_%28Orhan_Veli_Kan%C4%B1k%29

Orhan Veli Kanık’samak İmkansız – Bütün Şiirleri Öznur Doğan


Beni bu adam mahvetti. Bu adam ile aynı mevsimleri sevişimiz mahvetti.
Orhan Veli Kanık, nam-ı diğer “Anlatamıyorum”. Yine de birden fazla şiiri bilindiği, şiir günlerinde okunduğu için bir başka  seviyorum işte onu. Örneğin Kim Milyoner Olmak İster’de şiirinin adı sorulabiliyor ya da başka yarışmalarda işte. Birkaç kişinin aklına daha da aşinalık düşürüyor bu programlar. Bu yüzden bir bakıyorsunuz ki Orhan Veli’nin Bütün Şiirleri 5′ten fazla baskılanıyor. Bana kalırsa bazen bir ölçüttür kaç kere basım yapıldığı.
Daha önceki şiir incelemeleri gibi Orhan Veli’nin şiirlerini de paylaşarak anlatacağım size. Daha da aşina olunuz diye. Çünkü “garip” bir adam bu adam. İstanbul’da, henüz Atatürk de ölmemişken Mehmet Ali Sel adıyla yani takma adıyla şiirler yazıyor. Bu yüzden bahsetmemiz gerekiyor Orhan Veli’den. Bir de erken öldüğü için. Erkenden, sorgusuz sualsiz gidebildiği için aramızdan ve hiç de hakkı yokken aslında. Bazı insanların ölmeye hakkı yoktur bence. Çünkü onlar bizimdir.
Orhan Veli’nin Netice’si iki tatlı ve minnacık şiir ile başlıyor. İlki insana huzur veren çeşitten:
“Gemliğe doğru
Denizi göreceksin;
Sakın şaşırma.”
Ve ardından Robenson geliyor. Robenson şiirinden bahsetmek istiyor oluşumun sebebi yaklaşık bir dönem boyunca Robinson Cruose’yu ders olarak işlememiz ve bu kitabın da Orhan Veli tarafından okunup çoktan analiz edilmiş olması. Üç önceki yazıda -ya da dört de olabilir- senaristin yapabildiği referansların çokluğu ile bağlantılı başarıdan bahsetmiştim. Bir şair de aynı şekilde kendi bilgisi kendisi sınar yazdıklarında. Robenson:
Haminnemdir en sevgilisi
Çocukluk arkadaşlarımın
Zavallı Robenson’u ıssız adadan
Kurtarmak için çareler düşündüğümüz
Ve birlikte ağladığımız günden beri
Biçare Güliver’in 
Devlet memleketinde
Çektiklerine.
Bu şiiri okuduğumda aklıma bir de Sunay Akın geliyor. Şöyle bir tekrar okuduğunuz da sizin de aklınıza geleceğini düşünüyorum. Demek ki Sunay Akın’ın eşsiz olarak bahsedilen ve bol kelime oyunlu, ufaklı büyüklü şiirinin bir dokunuşu vardır Garip şiirine. Bence.
Sonra işin ucunda İstanbul var, işin ucunda o zamanlarda içkiler yasak değil, evlerde hep rakılar. Şairler şair olabilmek için, daha da şairleşebilmek için içiyor, içiyor, içiyorlar. Haşa! Henüz hiçbir etkinlik, buna şiir yazmak da dahil, içki yüzünden iptal edilmemiş. Dağ Başı:
Dağ başındasın;
Derdin günün hasretlik;
Akşam olmuş,
Güneş batmış,
İçmeyip de ne halt edeceksin?
Hem etrafta Dedikodu‘cular dolu. Milletin ağzı torba değil ki büzesin. Kim söylemiş beni Süleyhay’a vurulmuşum diye? Kim görmüş, ama kim, Eleni’yi öptüğümü diye soruyor Orhan Veli. İçki meseleleri değişiyor belki ama ah bu dedikodunun gözü kör olsun ve illa da görecekleri bir şeyler var. Yazık.
Ardından Dedikodu şiirinin benim en sevdiğim şiirlerden birisi geliyor: Kitabe-i Seng-i Mezar. Süleyman Efendi’nin bahtsızlığını hissedebildiğimiz ve onun için üzüldüğümüz. Çünkü bir nasırın ne kadar acıdığını en çok nasırı olanlar bilir. Varsın Süleyman Efendi’nin acısı değişsin, yani o nasır acısı bir aşk acısı olsun. İnsan o mezara girmeye mahkumdur ve her yerde tabelalar vardır: Dikkat! Ölüm tehlikesi.
Baharı, Güneş’i ve ılık akşamları seven bir adam Orhan Veli. Ben de bu mevsimleri seviyorum diye yakın hissediyorum, notlar düşüyorum kitaba. Bu adamın ilhamı bahar! diye. En güzel mevsim belki de bahar. Ne sıcak ne soğuk ve bu yüzden tam kararında.
İmkansız şey
Şiir yazmak,
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan nisansa.
Davet‘te ise;
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
Sormak geliyor içimden kendi kendime, bir insanı ne kadar çok sevebilirsin ya da hiç görmediğin bir insanı hayatına beklerken ne düşünürsün diye. Şair tabiatlılar bu konuda ışık tutuyor bana. Öyle bir havada gel ki diyor, bunu da öyle güzel yazıyor ki. Bir adam geliyor benim de hayatıma, öyle bir havada gitmesin hatta hiç gitmesin istiyorum ki gözlerim doluyor.
Güzel Havalar ve Anlatamıyorum‘u işaretliyor elim. Bu iki güzel şiiri anlatabilecek birileri de ben tanımıyorum. Turgut Uyar’lı, Edip Cansever’li şiir yolculuklarımın ardından Orhan Veli’yi ne kadar özlediği anlıyorum. Nefes alıyorum belki de bu sefer çünkü hep aynı yerde çok kalmadım mı?
Her şey güzelken bir anda Değil ile göz göze geliyorum. Sonra hatırlıyorum ki şair öyle kolay olunmuyor. Önce yaşıyorsun fakat sonra acıyorsun, acıyı hissediyorsun. Tüm inandığım gökyüzü ve güneş yıkılıyor bir anda ayaklarımın ucuna. Çünkü hayatta hiçbir şey, kolay değil.
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem…
Değil!
Ekmek parası desem…
Değil!
Bir dert ki…
Dayanılır şey değil.
İstanbul’u Dinliyorum ile kim bilir kaç kişiye İstanbul’u dinletti ve çoğu da duyamadı. Duysa bile yanlış anladı. İstanbul çok sesli bir şehir, örneğin Orhan’ın söylediği gibi Kapalıçarşı serin falan değil, tıklım tıklım. Hem ayaklarını suya değdiren kadın bulmak da zor çünkü burası İstanbul. Yine de gözlerini kapattığını ve sadece dinlediğini düşünürsek sevgili Veli, haklısın. Bir hayal gibi olur o anda tüm İstanbul. Baştan yaratırsın onu, tanrısısındır İstanbul’un. Bu kentin tam ortasındasındır ve kımıldamaya hiç de niyetin yoktur. Çünkü tanrılar yorulmaz.
Ama, benim için en önde Hürriyete Doğru şiiri gelir Orhan’ın.
Gün doğmadan, 
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. 
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, 
İçinde bir iş görmenin saadeti, 
Gideceksin 
Gideceksin ırıpların çalkantısında. 
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; 
Sevineceksin. 
Ağları silkeledikce 
Deniz gelecek eline pul pul; 
Ruhları sustuğu vakit martıların, 
Kayalıklardaki mezarlarında, 
Birden 
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda. 
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin; 
Bayramlar seyranlar mı dersin, 
Şenlikler cümbüşler mi? 
Gelin alayları, teller, duvaklar, 
Donanmalar mı? 
Heeey 
Ne duruyorsun be, at kendini denize: 
Geride bekliyenin varmış, aldırma; 
Görmüyor musun, her yanda hürriyet; 
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; 
Git gidebildiğin yere.

Kaynak: http://oznurdogan.com/tag/orhan-veli-butun-siirler-analiz/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder