Rıfat Ilgaz’ın Karartma Geceleri isimli kitabının konusu, eleştirisi, kısaca özeti. Rıfat Ilgaz kitapları özetleri.
Romanın Başlıca Karakterleri
Mustafa: Öğretmen, polis tarafından aranmaktadır.
Şükran: Öğretmenin eşi, Derleme Müdürlüğü’nde memur olarak çalışmaktadır.
Cengiz: Mustafa’nın çalıştığı okula yardımcı öğretmen olarak aldırdığı arkadaşı.
Halit Bey: Ev sahibi, eski bir jandarma komutanı.
Ayten: Ev sahibinin kızı.
Zehra: Mustafa’nın dayısının kızı. Kemal Bey: Mustafa’nın yayıncısı.
Halil: Mustafa’nın taş oda arkadaşı
Agop: Kahveci.
İlhan Paytak: Mustafa’nın arkadaşı, asteğmen.
Şükran: Öğretmenin eşi, Derleme Müdürlüğü’nde memur olarak çalışmaktadır.
Cengiz: Mustafa’nın çalıştığı okula yardımcı öğretmen olarak aldırdığı arkadaşı.
Halit Bey: Ev sahibi, eski bir jandarma komutanı.
Ayten: Ev sahibinin kızı.
Zehra: Mustafa’nın dayısının kızı. Kemal Bey: Mustafa’nın yayıncısı.
Halil: Mustafa’nın taş oda arkadaşı
Agop: Kahveci.
İlhan Paytak: Mustafa’nın arkadaşı, asteğmen.
KARARTMA GECELERİ (Kitabın konusu, eleştirisi)
Romanın başkahramanı Mustafa,
sorgulanmak üzere Emniyet Müdürlüğü’ne götürülür. Tek başına kaldığı
odada, duyduğu seslerden Bayburtlu Necati, Sotiri, İdamlık Ömer adlı
tutukluların da olduğunu anlar. Anlamadığı buraya getirilişinin kaçıncı
günü olduğudur. Duvarların gerisinde kalan bu kişileri adlan söylenip
çıkardıkları zincir sesinden, ayak sürümesi gibi seslerden tanımaya
başlar. Bir gece ‘alarm’ var diyerek, herkes uyandırılır, konuşmak
yasaklanır, ikişer ikişer zincirlenirler. Mustafa Halil’le zincirlenir.
Mustafa, birden İdamlık Ömer’le karşı karşıya gelince aralarında bir
konuşma geçer. Halil’in konuştuğunu sanırlar. O da Halil’i ihbar
etmektense, kendisinin konuştuğunu kabul eder. Daha sonra Mustafa’yla
birlikte ikisini aynı taş odaya kapatırlar. Mustafa Halil’le dertleşmeye
başlar. Orada “Palaskasız subaylar” vardır, onlar gibi tutukludurlar.
Ama onlara hiçbir şekilde kötü muamele yapılmaz. Bunlar Irkçı-Turancı
subaylardır. Üstelik de bunlar orada bulunan öteki tutukluları döverler.
Halil Mustafa’ya suçunu sorar. Niçin tutuklu olduğunu anlatamaz
düşünür.
Pertevniyal Lisesi’nin önünden geçerken
iki yıl önce okuttuğu bir öğrenci yolunu keser, çantasından çıkardığı
kitabı imzalaması için Mustafa’ya uzatır. O da günün tarihi olan 9 Mart
1944′ü yazarak imzalar. Adını yazmıyorum, ileride başına bir iş
açılmasını istemem, der. Her zamanla gittikleri kahveye gider. Arkadaşı
Hüsnü öğretmenle buluşur. Konuşurlar. Kitabının yayımlanmasının çok mu
gerekli olduğundan, maaşların 84 ekmek parasına denk geldiğinden,
savaştan, ırkçılardan söz ederler. Bu arada polisler kahvede arama,
kimlik kontrolü yaparlar. Hüsnü ile Mustafa bu kontrolden geçip
çıkarlar. Mustafa eşine gidecektir. Derleme Müdürlüğü’nün karanlık
merdivenlerini yoklaya yoklaya çıkarken oğlu Aliş’e, “Annen içeride mi
?” diye sorar. Ondan olumlu yanıt alınca çağırmasını ister. Aliş,
“annne” diye bağırınca,, annesinden önce Fatma Hanım gelir. İçeri davet
eder. Vakitsiz geldiği için Şükran da şaşkındır. Fatma Hanım’ın
getirdiği nohut kahvesini içerken, Mustafa elindeki dergilerden birinin
köşesine “Beni polis arıyor, birkaç gün eve uğramayacağım” diye yazar.
Bu arada Hüsnü’yle buluşacağını bahane ederek, ayrılır. Şükran,
Mustafa’nın param var demesine aldırmadan müdüründen bir 5 bin lira alır
ona verir.
Mustafa, Yeşilköy’de asteğmen olan
arkadaşı İlhan Paytak’a gider. Belki onlarda kalabileceğini umarak.
Birlikte köftecide yemek yerler, hesabı Mustafa öder. Kendisine hiç iyi
davranmaz. Suçlu olduğunu, teslim olması gerektiğini söyleyerek şaşırtır
onu. Tartışırlar. “Bununla beraber, haftasonunda sizin eve bir uğrarım.
Bir tayın artırabilirsem bırakırım.” der. Mustafa “Hiç zahmet etme”
diye önerisini reddeder.
Ertesi gün polislerin eve uğradığını,
arandığını öğrenir. Ayrıca üniversiteden arkadaşı Nevzat Ank da
aramıştır. Gelen polislerden biri onun da peşine takılır. Ev sahibi
Halil Bey, üst dairede oturmaktadır. Polisler ona Mustafa’nın
anahtarıyla açıp girmemesi için, dış kapıya sürgü taktırmasını, geldiği
zaman da karakola haber vermesini isterler. Polislerin götürdükleri
arasında “Oğlum” adlı uzun bir şiir de vardır.
Her zaman gittikleri Agop Efendi’nin
kahvesine uğrar. Arkadaşlarından uğrayanları sorar. Belki onlardan biri
gelir de konuşurum diye bekler. Ama o geldikten bir süre sonra kırçıllı
paltolu (polis) biri gelir. Ona Mustafa Ural’ın gelip gelmediğini sorar,
geldiği zaman hemen kendilerine haber vermesi gerektiğini söyler. Agop,
Mustafa’nın bir yıldır uğramadığını söyler. Agop’un bu cesareti onu
duygulandırır. Geçmişte de çocuğunun sütünü ısıtmak için Agop’tan
kesekâğıdıyla kömür götürdüğü günleri anımsar. Mustafa Agop’a teşekkür
ederek çıkar. Yolda Nevzat’ı görür, onun kendisiyle ilgili olarak polise
neler anlattığını öğrenir. Ondan bir an önce ayrılıp takip
edilmediğinden de emin olduktan sonra Cengiz’e gider. Cengiz, iktisat
okumaktadır. Orayı bitirebilmesi için de çalışması gerekmektedir.
Mustafa’nın müdür yardımcısı olarak, en iyi yaptığım iş dediği Cengiz’i
Karagümrük Ortaokulu’na yardımcı öğretmen olarak aldırmasıdır. Aralan
çok iyidir. Cengiz tek başına kalmaktadır. Bir sevgilisi vardır: Çiğdem.
Cengiz, Mustafa’nın eşi Şükran’a mesaj
götürecektir. “Üniversiteden dergi getirdim” diyerek, Mustafa’nın eve
geleceği “18 Mart”ı dergilerin birinin içine koyduğu notla iletir.
Şükran, bu notu I görür, dergiler bize geldi, diyerek dergileri almaz.
Bu arada Mustafa, Cengiz’den sonra
Nihat’a gider. Sonra da gece olunca evinin yolunu tutar. Herkes
uyumuştur. Zaten kansı Şükran onu beklemektedir. Hemen ona bir ıhlamur
yapar. Olan biteni konuşurlar. Kansını iki gün önce polisler Birinci
Şube’ye götürmüşler, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdir.
Yardımcı olacağına dair de söz almışlardır. Bu arada tüm arkadaşlarını
saymıştır. Arkadaşları olarak zaten dergilerde imzası olarak bilinenleri
söylemiştir. Mustafa’nın bu durum hiç hoşuna gitmezse de yapılabilecek
bir şey yoktur. Kansı, Mustafa’nın yayıncısı Kemal Bakırcı’nın da
kendisine geldiğini, suçunun olmadığını, kaçmasının gereksiz olduğunu
söyler. Nerdeyse söyleyin, gelip teslim olsun der. Şükran ve Mustafa bu
durumdan da kuşkulanırlar. Polisin bu yolla mı kendisine ulaşmaya
çalıştığını düşünürler.
Mustafa, yazdığı iki mektubun Sarıyer
postanesinden gönderilmesini ister. Biri görevli olduğu okul müdürlüğüne
öteki eşinedir. Okul müdürlüğüne olan kansını ‘mutemet’ tayin ettiğiyle
maaşının ona ödenmesiyle ilgilidir. İkincisi Şükran’adır. Kendisinin
maaşını alması ricasıdır. Yol parası için bile parası olmayan Nihat’a
ceketini verir. Kapalıçarşı’da satması bu işler için kullanmasını ister.
Nihat mektuplan postaya verir. Mustafa, her sokağa çıkışında yaptığı
gibi, cebinde bir ‘Teslim Kâğıdı’ bulundurur. “Vakit tam gece , yansı…
Emniyet Müdürlüğüne gidip teslim olmaya karar verdim. 29 Mart 1944″
Amaç, yakalandığı zaman zaten ben bugün teslim olacaktım, izlenimi
vermektir. Bir gece polis kimlik kontrolü yapmaktadır. Gayet soğukkanlı
bir biçimde kendisini Karagümrük Ortaokulu Türkçe Öğretmem Behzat
Altıntaş olarak tanıtır. Güvenli bir biçimde. Ama yine de ya bir belge
ya da kendisini tanıyan birinin olması gerektiği söylenir. Bunun üzerine
karakola götürülecek, ertesi gün okulundan tanıyanlar gelip onların
tanıklığıyla serbest kalacaktır. Bir polisle karakola doğru yola
çıkarlar. Yolda Mustafa açık bulunan lirini görünce, fırıncıya
uğrayalım, yolumuzun üstünde o beni tanır, der. İşçiler vardır, patron
çıkmıştır. Polisin okuldaki oğlundan söz ederler. Ona ilgi duyunca da,
polis Mustafa’yı çok güvenli davranışından dolayı karakola götürmekten
vazgeçer, serbest bırakır. Bir gün de Mustafa arkadaşı Faruk Toprak’a
gider. Eski günleri konuşurlar, kız kardeşi yemek verir, çay yapar, uzun
uzun konuşurlar. Bu arada Şükran’ın işe gelip gelmediği Faruk Toprak’a
telefon ettirerek, öğrenir.
Gece oradan da ayrılır. Evine gelir. Bir
süre geçmiştir ki, evsahibinin kızı Ayten gelir. Babasının kendisini
eve girerken gördüğünü, karakola gidip ihbar edeceğini, hemen kaçması
gerektiğini söyler. Mustafa bundan da kurtulur. Artık evine de gidemez
olur. Hiç değilse, uzaktan göreyim diye uzaktan geçerken, evsahibinin
kızı Ayten’i açık pencerede görür. Uzaktan el sallar. O da buna karşılık
verir.
Daha sonra evden uzaklaştığı bir sırada
Ayten’i yanında bulur. Birlikte Kumkapı’da bahçeli bir kahvede
otururlar, uzun uzun konuşurlar. Ayten, bir süredir ara sıra elinde bir
tayınla bir subayın geldiğini, geçen pazar da Aliş’i de alıp lunaparka
götürdüğünü anlatır. Karısı bundan hiç söz etmemiştir. Kendisine hiç de
iyi davranmayan asteğmen İlhan Paytak’ın yaptığını değerlendirmeye
çalışır. Ayten’in içten içe kendisine duyduğu sevgi ortaya çıkar. Ona
yazdığı bir öyküyü verir. Gelecek hafta da yine buluşma sözü verirler.
Ayrılırlar.
Mustafa, son günlerde kaldığı Cengiz’de
birkaç gazeteyi okurken Almanların yenilmekte olduğu, bu yüzden de
memlekette işlerin daha iyiye gideceği haberlerini görür. Sevinir. 19
Mayıs 1944 günü İnönü bayram konuşmasında Irkçı-Turancı derneklerin
kapatılması gerektiğini açıkça dile getirince, hem bu grubun solcular
üzerindeki baskısı kalkacak, hem de yargılanma eşit olacağı inancı
onları sevindirir.
Cengiz’in evinden sevinçle çıkar.
Ayten’le buluşmasına iki saat vardır. Bir saat önce gidip Ayten’i
beklerken yazmayı tasarlar. Ama düşündüğünü gerçekleştiremez, yakalanır.
Bu kez polis memuru Bahri Dönmez, gerçeği öğrenmiştir. Onu karakola
davet eder. Kendisinin saflığına tüm arkadaşları alay etmişlerdir. Ama
bu kez şans ondan yana gitmiş, başarıya imzasını atmıştır. Mustafa ben
zaten teslim olacaktım, deyip cebindeki her zaman bulunan tarihli notu
çıkarır. Polis böyle bir not karşısında, onu yakalamış sayılmayacaktır.
Ama Mustafa ona bunu değiştirme, zafer kazanma şansı sağlayacak öneriyi
söyler. Ben bu notu yırtayım, ama sen de cebimde bir mektup var, onu
yırtmama izin ver, der. Polis kabul eder. Mustafa, Ayten’in başının
belaya girmemesi için, öyküsünü yutar. Mustafa mahkemeye çıkarılacaktır.
Duruşma saatini beklerken bir onbaşı Hasan Altay !.. İlhan
Paytak..Fahri Yıldırım… adlarını okur. Asteğmen İlhan Paytak, iki sivile
benzin satmıştır, onun için yargılanmaktadır. Mustafa’nın duruşması,
öğleden sonraya kalır. Ama bu arada kansı Şükran’ın İlhan Paytak’ın
duruşmasına gelmesi, Mustafa’yı görünce yaşadığı şaşkınlıkla roman sona
erer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder