26 Haziran 2014 Perşembe

Karartma Geceleri Özeti Rıfat Ilgaz

Rıfat Ilgaz’ın Karartma Geceleri isimli kitabının konusu, eleştirisi, kısaca özeti. Rıfat Ilgaz kitapları özetleri.

karartma-geceleri 
Romanın Başlıca Karakterleri
Mustafa: Öğretmen, polis tarafından aranmaktadır.
Şükran: Öğretmenin eşi, Derleme Müdürlüğü’nde memur olarak çalışmaktadır.
Cengiz: Mustafa’nın çalıştığı okula yardımcı öğretmen olarak aldırdığı arkadaşı.
Halit Bey: Ev sahibi, eski bir jandarma komutanı.
Ayten: Ev sahibinin kızı.
Zehra: Mustafa’nın dayısının kızı. Kemal Bey: Mustafa’nın yayıncısı.
Halil: Mustafa’nın taş oda arkadaşı
Agop: Kahveci.
İlhan Paytak: Mustafa’nın arkadaşı, asteğmen.
KARARTMA GECELERİ (Kitabın konusu, eleştirisi)
Romanın başkahramanı Mustafa, sorgulanmak üzere Emniyet Müdürlüğü’ne götürülür. Tek başına kaldığı odada, duyduğu seslerden Bayburtlu Necati, Sotiri, İdamlık Ömer adlı tutukluların da olduğunu anlar. Anlamadığı buraya getirilişinin kaçıncı günü olduğudur. Duvarların gerisinde kalan bu kişileri adlan söylenip çıkardıkları zincir sesinden, ayak sürümesi gibi seslerden tanımaya başlar. Bir gece ‘alarm’ var diyerek, herkes uyandırılır, konuşmak yasaklanır, ikişer ikişer zincirlenirler. Mustafa Halil’le zincirlenir. Mustafa, birden İdamlık Ömer’le karşı karşıya gelince aralarında bir konuşma geçer. Halil’in konuştuğunu sanırlar. O da Halil’i ihbar etmektense, kendisinin konuştuğunu kabul eder. Daha sonra Mustafa’yla birlikte ikisini aynı taş odaya kapatırlar. Mustafa Halil’le dertleşmeye başlar. Orada “Palaskasız subaylar” vardır, onlar gibi tutukludurlar. Ama onlara hiçbir şekilde kötü muamele yapılmaz. Bunlar Irkçı-Turancı subaylardır. Üstelik de bunlar orada bulunan öteki tutukluları döverler. Halil Mustafa’ya suçunu sorar. Niçin tutuklu olduğunu anlatamaz düşünür.
Pertevniyal Lisesi’nin önünden geçerken iki yıl önce okuttuğu bir öğrenci yolunu keser, çantasından çıkardığı kitabı imzalaması için Mustafa’ya uzatır. O da günün tarihi olan 9 Mart 1944′ü yazarak imzalar. Adını yazmıyorum, ileride başına bir iş açılmasını istemem, der. Her zamanla gittikleri kahveye gider. Arkadaşı Hüsnü öğretmenle buluşur. Konuşurlar. Kitabının yayımlanmasının çok mu gerekli olduğundan, maaşların 84 ekmek parasına denk geldiğinden, savaştan, ırkçılardan söz ederler. Bu arada polisler kahvede arama, kimlik kontrolü yaparlar. Hüsnü ile Mustafa bu kontrolden geçip çıkarlar. Mustafa eşine gidecektir. Derleme Müdürlüğü’nün karanlık merdivenlerini yoklaya yoklaya çıkarken oğlu Aliş’e, “Annen içeride mi ?” diye sorar. Ondan olumlu yanıt alınca çağırmasını ister. Aliş, “annne” diye bağırınca,, annesinden önce Fatma Hanım gelir. İçeri davet eder. Vakitsiz geldiği için Şükran da şaşkındır. Fatma Hanım’ın getirdiği nohut kahvesini içerken, Mustafa elindeki dergilerden birinin köşesine “Beni polis arıyor, birkaç gün eve uğramayacağım” diye yazar. Bu arada Hüsnü’yle buluşacağını bahane ederek, ayrılır. Şükran, Mustafa’nın param var demesine aldırmadan müdüründen bir 5 bin lira alır ona verir.
Mustafa, Yeşilköy’de asteğmen olan arkadaşı İlhan Paytak’a gider. Belki onlarda kalabileceğini umarak. Birlikte köftecide yemek yerler, hesabı Mustafa öder. Kendisine hiç iyi davranmaz. Suçlu olduğunu, teslim olması gerektiğini söyleyerek şaşırtır onu. Tartışırlar. “Bununla beraber, haftasonunda sizin eve bir uğrarım. Bir tayın artırabilirsem bırakırım.” der. Mustafa “Hiç zahmet etme” diye önerisini reddeder.
Ertesi gün polislerin eve uğradığını, arandığını öğrenir. Ayrıca üniversiteden arkadaşı Nevzat Ank da aramıştır. Gelen polislerden biri onun da peşine takılır. Ev sahibi Halil Bey, üst dairede oturmaktadır. Polisler ona Mustafa’nın anahtarıyla açıp girmemesi için, dış kapıya sürgü taktırmasını, geldiği zaman da karakola haber vermesini isterler. Polislerin götürdükleri arasında “Oğlum” adlı uzun bir şiir de vardır.
Her zaman gittikleri Agop Efendi’nin kahvesine uğrar. Arkadaşlarından uğrayanları sorar. Belki onlardan biri gelir de konuşurum diye bekler. Ama o geldikten bir süre sonra kırçıllı paltolu (polis) biri gelir. Ona Mustafa Ural’ın gelip gelmediğini sorar, geldiği zaman hemen kendilerine haber vermesi gerektiğini söyler. Agop, Mustafa’nın bir yıldır uğramadığını söyler. Agop’un bu cesareti onu duygulandırır. Geçmişte de çocuğunun sütünü ısıtmak için Agop’tan kesekâğıdıyla kömür götürdüğü günleri anımsar. Mustafa Agop’a teşekkür ederek çıkar. Yolda Nevzat’ı görür, onun kendisiyle ilgili olarak polise neler anlattığını öğrenir. Ondan bir an önce ayrılıp takip edilmediğinden de emin olduktan sonra Cengiz’e gider. Cengiz, iktisat okumaktadır. Orayı bitirebilmesi için de çalışması gerekmektedir. Mustafa’nın müdür yardımcısı olarak, en iyi yaptığım iş dediği Cengiz’i Karagümrük Ortaokulu’na yardımcı öğretmen olarak aldırmasıdır. Aralan çok iyidir. Cengiz tek başına kalmaktadır. Bir sevgilisi vardır: Çiğdem.
Cengiz, Mustafa’nın eşi Şükran’a mesaj götürecektir. “Üniversiteden dergi getirdim” diyerek, Mustafa’nın eve geleceği “18 Mart”ı dergilerin birinin içine koyduğu notla iletir. Şükran, bu notu I görür, dergiler bize geldi, diyerek dergileri almaz.
Bu arada Mustafa, Cengiz’den sonra Nihat’a gider. Sonra da gece olunca evinin yolunu tutar. Herkes uyumuştur. Zaten kansı Şükran onu beklemektedir. Hemen ona bir ıhlamur yapar. Olan biteni konuşurlar. Kansını iki gün önce polisler Birinci Şube’ye götürmüşler, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdir. Yardımcı olacağına dair de söz almışlardır. Bu arada tüm arkadaşlarını saymıştır. Arkadaşları olarak zaten dergilerde imzası olarak bilinenleri söylemiştir. Mustafa’nın bu durum hiç hoşuna gitmezse de yapılabilecek bir şey yoktur. Kansı, Mustafa’nın yayıncısı Kemal Bakırcı’nın da kendisine geldiğini, suçunun olmadığını, kaçmasının gereksiz olduğunu söyler. Nerdeyse söyleyin, gelip teslim olsun der. Şükran ve Mustafa bu durumdan da kuşkulanırlar. Polisin bu yolla mı kendisine ulaşmaya çalıştığını düşünürler.
Mustafa, yazdığı iki mektubun Sarıyer postanesinden gönderilmesini ister. Biri görevli olduğu okul müdürlüğüne öteki eşinedir. Okul müdürlüğüne olan kansını ‘mutemet’ tayin ettiğiyle maaşının ona ödenmesiyle ilgilidir. İkincisi Şükran’adır. Kendisinin maaşını alması ricasıdır. Yol parası için bile parası olmayan Nihat’a ceketini verir. Kapalıçarşı’da satması bu işler için kullanmasını ister. Nihat mektuplan postaya verir. Mustafa, her sokağa çıkışında yaptığı gibi, cebinde bir ‘Teslim Kâğıdı’ bulundurur. “Vakit tam gece , yansı… Emniyet Müdürlüğüne gidip teslim olmaya karar verdim. 29 Mart 1944″ Amaç, yakalandığı zaman zaten ben bugün teslim olacaktım, izlenimi vermektir. Bir gece polis kimlik kontrolü yapmaktadır. Gayet soğukkanlı bir biçimde kendisini Karagümrük Ortaokulu Türkçe Öğretmem Behzat Altıntaş olarak tanıtır. Güvenli bir biçimde. Ama yine de ya bir belge ya da kendisini tanıyan birinin olması gerektiği söylenir. Bunun üzerine karakola götürülecek, ertesi gün okulundan tanıyanlar gelip onların tanıklığıyla serbest kalacaktır. Bir polisle karakola doğru yola çıkarlar. Yolda Mustafa açık bulunan lirini görünce, fırıncıya uğrayalım, yolumuzun üstünde o beni tanır, der. İşçiler vardır, patron çıkmıştır. Polisin okuldaki oğlundan söz ederler. Ona ilgi duyunca da, polis Mustafa’yı çok güvenli davranışından dolayı karakola götürmekten vazgeçer, serbest bırakır. Bir gün de Mustafa arkadaşı Faruk Toprak’a gider. Eski günleri konuşurlar, kız kardeşi yemek verir, çay yapar, uzun uzun konuşurlar. Bu arada Şükran’ın işe gelip gelmediği Faruk Toprak’a telefon ettirerek, öğrenir.
Gece oradan da ayrılır. Evine gelir. Bir süre geçmiştir ki, evsahibinin kızı Ayten gelir. Babasının kendisini eve girerken gördüğünü, karakola gidip ihbar edeceğini, hemen kaçması gerektiğini söyler. Mustafa bundan da kurtulur. Artık evine de gidemez olur. Hiç değilse, uzaktan göreyim diye uzaktan geçerken, evsahibinin kızı Ayten’i açık pencerede görür. Uzaktan el sallar. O da buna karşılık verir.
Daha sonra evden uzaklaştığı bir sırada Ayten’i yanında bulur. Birlikte Kumkapı’da bahçeli bir kahvede otururlar, uzun uzun konuşurlar. Ayten, bir süredir ara sıra elinde bir tayınla bir subayın geldiğini, geçen pazar da Aliş’i de alıp lunaparka götürdüğünü anlatır. Karısı bundan hiç söz etmemiştir. Kendisine hiç de iyi davranmayan asteğmen İlhan Paytak’ın yaptığını değerlendirmeye çalışır. Ayten’in içten içe kendisine duyduğu sevgi ortaya çıkar. Ona yazdığı bir öyküyü verir. Gelecek hafta da yine buluşma sözü verirler. Ayrılırlar.
Mustafa, son günlerde kaldığı Cengiz’de birkaç gazeteyi okurken Almanların yenilmekte olduğu, bu yüzden de memlekette işlerin daha iyiye gideceği haberlerini görür. Sevinir. 19 Mayıs 1944 günü İnönü bayram konuşmasında Irkçı-Turancı derneklerin kapatılması gerektiğini açıkça dile getirince, hem bu grubun solcular üzerindeki baskısı kalkacak, hem de yargılanma eşit olacağı inancı onları sevindirir.
Cengiz’in evinden sevinçle çıkar. Ayten’le buluşmasına iki saat vardır. Bir saat önce gidip Ayten’i beklerken yazmayı tasarlar. Ama düşündüğünü gerçekleştiremez, yakalanır. Bu kez polis memuru Bahri Dönmez, gerçeği öğrenmiştir. Onu karakola davet eder. Kendisinin saflığına tüm arkadaşları alay etmişlerdir. Ama bu kez şans ondan yana gitmiş, başarıya imzasını atmıştır. Mustafa ben zaten teslim olacaktım, deyip cebindeki her zaman bulunan tarihli notu çıkarır. Polis böyle bir not karşısında, onu yakalamış sayılmayacaktır. Ama Mustafa ona bunu değiştirme, zafer kazanma şansı sağlayacak öneriyi söyler. Ben bu notu yırtayım, ama sen de cebimde bir mektup var, onu yırtmama izin ver, der. Polis kabul eder. Mustafa, Ayten’in başının belaya girmemesi için, öyküsünü yutar. Mustafa mahkemeye çıkarılacaktır. Duruşma saatini beklerken bir onbaşı Hasan Altay !.. İlhan Paytak..Fahri Yıldırım… adlarını okur. Asteğmen İlhan Paytak, iki sivile benzin satmıştır, onun için yargılanmaktadır. Mustafa’nın duruşması, öğleden sonraya kalır. Ama bu arada kansı Şükran’ın İlhan Paytak’ın duruşmasına gelmesi, Mustafa’yı görünce yaşadığı şaşkınlıkla roman sona erer.
Etiketler: , , , , ,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder