KİTABIN KONUSU:
Eskici ve Oğulları’nda topal eskici ile iki oğlunun
özlemlerini,düşlerini,bu özlemlerle düşleri gerçekleştirmek için
verdikleri savaşı ve sonunda ellerinde avuçlarında kalanı da yitirirek
çöküşlerini anlatır.
KİTABIN ÖZETİ:
Topal eskici,Trablus’ta savaşırken sol bacağını kahpe bir İtalyan
kurşununa verir.Gençliğinde kundura tamirciliği ve demircilik
öğrenmiştir.Kurtuluş savaşı’ndan sonra bir süre eskicilik yapar.İşleri
gayet güzeldir.Bir zaman sonra kunduracılık üzerine işler tasarlar.Bunun
üzerine Çukurova’nın zengin köylerinden birine göçer.Eskicilikten
bıkmıştır.Demir araçların onarımıyla uğraşacaktır.İşler iyi gider,İkinci
Dünya Savaşı bitip de renk renk, biçim biçim traktörler akmaya
başlayınca Topal’ın işleri bozulur:Memleket ziraatinin işi bundan böyle
Amerikan makineleriyle görülecekti.Orta Çağdan kalma köhne demirci
dükkanlarına ne ihtiyaçları vardı.Köyle ilişiğini keser kentin yolunu
tutar.Kent değişmektedir:Yeni apartmanlar, oteller, asfalt yollar…Ve
Topal yeniden eskiciliğe başlar.Büyük oğlunun çalıştığı fabrika işi
paydos edince ve büyük oğlu üç çocuğuyla ortada kalınca, geçinmek
adamakıllı güçleşir.Baba ve iki oğul eskici dükkanında çalışmaktadır ama
Dokuz boğazı beslemiyor bu dükkan, zorla değil ya!
Babasının küfürlerinden ve başının çaresine baksın sözlerinden bıkan
büyük oğul tohumlu pamuk toplamaya karar verdi.Küçük oğul da katılır bu
karara Ve hemen düşlere başlar:Kışın ağasıyla kendi hesaplarına açsalar
eskici dükkanını… Hiç olmazsa vara yoğa bağırıp çağırması, pis pis
küfürleriyle babası yoktur başlarında.İki kardeş, güle oynaya, çalışır
akşamları da…Dükkanda kapanıp kalmak zorunda değildirler.Haftada bir iki
gün kafaları çekseler, geri kalan günlerde sinemaya, tiyatroya gider;
vakit geçirirler.
Madem eskicilik fosladı, işi ısmarlamacılığa, toptancılığa dök.Dükkanım
var makinem var, kalıplarım herbir şeyim tamam.Eksik olan sermaye mi?
diyen Topal, oğullarıyla birlikte pamuk toplamaya giderse, hep birlikte
çalışarak gereksindikleri sermayeyi sağlayabilaceklerine inanır.
Bir sabah boyaları dökük bir kamyon gelir; tekmil mahalle kapılara,
pencereler dökülmüştür.Dokuz kişilik aile pamuk toplamak için yola
düşer.Sarı sıcak, sivri sinekler… Hepsi sıtmaya yakalanır.Önce Topal
başlar şikayete:Ne dedik de geldik buralara?Yazısı da yabanı da
bataydı.Bizim harcımız mı bu? Kötü çalışma koşulları, yoksulluk, sıtma
aileyi birbirine düşürür:Topal karısı ve kızıyla kente döner.
İki oğul güçleri yettiğince dayanırlar.İşin acemisi olduklarından fazla
pamuk toplayamazlar.Topladıkları pamuk aldıkları avansın ancak yarısını
karşılar.Şimdi ne yapacaklardı?Şehre birkaç kuruş parayla dönüp
tekerlekli dükkan açmaktan geçmiş, borçlarını nasıl ödeyeceklerini, bu
işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünüyorlardı.
Bundan böyle küçük oğlu da bugün bulduğunu bugün yiyordu.Sonunda küçük
oğul da büyük oğul ve ailesi de, hasta, bitik, nerdeyse ölüm döşeğinde,
kente dönerler.Topal’ın babalık duyguları coşar, varını yoğunu çocukları
için harcar.Eskici dükkanını olduğu gibi devredip borçlarını öderler.El
elde, baş başta kalmıştı.Dokuz kişiye ekmek yediremeyen eskici dükkanı
da elden gitmişti.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Zengin insanların da birgün fakirlikle karşılaşabileceği düşüncesini
vurgulayan bu kitap, içinde bulunduğumuz iyi durumun elbet birgün
bozulabileceğini anlatmaktadır.
KATAPTAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Topal: Çok paragöz, hava yapmayı seven bir kişiliğe sahiptir.
Topal’ın çocukları: Babalarını fazla sevmeyen, kendi kafalarındadırlar.
Topal’ın damadı: Namusuyla fabrikada çalışıp para kazanan, evine düşkün birisidir.
Olaylar, aile kavramını bozulmasını anlatır. Aile bağlarının tamamen
koptuğunu gösterir .Genel itibariyle konu anlatılırken yazar karamsar
bir dil kullanmıştır.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap çok akıcı olmamakla birlikte biraz sıkıcı bir kitap. Fakat konu
itibariyle günümüz aile yapısındaki bozuklukları anlattığından dolayı
başarılı buldum.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te
Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Babası, 1920-1923 döneminde birinci
B.M.M.’de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920’de Vekiller Heyeti’nde Adliye
Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 1930’da Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkası’nı
kuran Abdülkadir Kemali Bey’dir. Partisinin kapatılması üzerine 1931’de
Suriye’ye kaçan babasının yanına ailece gidince, orta son sınıftaki
öğrenimini yarım bıraktı. Daha sonra burada bir basımevine işçi olarak
girdi. Bir yıl kadar Suriye ve Lübnan’da kaldı. 1932’de Türkiye’ye
dönünce, Adana’da çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, katiplik,
ambar memurluğu yaptı. 5 Mayıs 1937’de evlendi. Nisan 1938’de kızı
Yıldız doğdu. Aynı günlerde Niğde’de askerlik görevine başladı. Burada,
“yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik” suçundan
yargılanarak, 27 Ocak 1939’da beş yıla hüküm giydi Kayseri, Adana ve
Bursa cezaevlerinde yattı.
1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanıştı. 26 Eylül
1943’te tahliye olunca Adana’ya döndü. Karataş’ta toprak taşıma işinde
bir ay amelelik yaptı. 14 Nisan 1944’te Devlet Demiryolları’nda
“muvakkat hamal”olarak çalıştı. Aynı yılın haziranın da Güzel İzmir
Nakliyat Ambarı’nda iş buldu. Bir sure sonra bu işten de çıkarıldı. 1945
yılı yazında Kilis’e giderek, kalan 35 günlük askerlik görevini
tamamladı. Çorum’a sürgüne gönderildi. Babasının, dönemin başbakanı
Recep Peker’e telgraf çekmesi üzerine, 26 Ekim 1946’da bırakıldı.
Adana’ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş Derneği’nde katiplik
yaptı. Bir süre sonra işsiz kaldı. 17 Nisan 1950’de ailece İstanbul’a
yerleşti. İstanbul’da geçimini yazarlıkla sağladı. 7 Mart 1966’da bir
ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte tutuklandı. “Hücre çalışması ve
komünizm propagandası’ yaptıkları gerekçesiyle tevkif edilerek
Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. 7 Nisan’da Türk Edebiyatçılar
Birliği, Gen-Ar Tiyatrosu’nda 30. sanat yılı nedeniyle bir jubile
düzenledi. Toplantıda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal ve James Baldwin
birer konuşma yaptı. Bilirkişice verilen; “suç teşkil eden bir cihet
bulunmadığı hususundaki rapor üzerine 13 Nisan 1966’de serbest
bırakıldı. 17 Temmuz 1968’de bu davadan beraat etti.Bulgar Yazarlar
Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi edilmekte olduğu
hastanede 2 Haziran 1970’te öldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder