Kiralık Konak
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
KİTABIN ADI : KİRALIK KONAK
KİTABIN YAZARI : YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
YAYINEVİ VE ADRESİ : İLETİŞİMYAYINLARI CAĞALOĞLU, İSTANBUL
BASIM YILI : 20. BASKI 1999, İSTANBUL
KİTABIN YAZARI : YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
YAYINEVİ VE ADRESİ : İLETİŞİMYAYINLARI CAĞALOĞLU, İSTANBUL
BASIM YILI : 20. BASKI 1999, İSTANBUL
Kitabın Konusu
Kitapta nesiller
arasındaki çatışma yansıtılmıştır. Nesiller arasındaki uçurumdan ve
hızlı değişimin getirdiği ahlak buhranı anlatılmıştır.
Kitabın Özeti
Naim Efandi çok zengin, zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişiydi.
Babasından kalma bir serveti vardı. Büyük bir itina ile idare ediyor
ve koruyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin yüksek mevkilerinde
bulundu. Bir çok defalar valiliklerde dolaştı.
Bütün çocukluğu, bütün gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli toplantıları, dostlar arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi. Fakat öyle bir zaman yaşadı ki bunların hepsi yasaktı. Naim Efendi yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk almak bir tarafa, son senelerde yazılan ve konuşulan Türkçe’yi bile anlamıyordu.
Bütün çocukluğu, bütün gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli toplantıları, dostlar arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi. Fakat öyle bir zaman yaşadı ki bunların hepsi yasaktı. Naim Efendi yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk almak bir tarafa, son senelerde yazılan ve konuşulan Türkçe’yi bile anlamıyordu.
Bundan beş sene
öncesine kadar karısı Nefise Hanımefendi yanı başında idi, rahatı ve
huzuru iyi durumdaydı. Zira, bu ihtiyar kadın ölünce evin içinde yalnız
kaldı. O öldükten sonra yerine kızı Sekine hanım geçti; fakat Sekine
Hanımı hiçbir yönüyle annesine benzemiyordu.
Naim Efendinin
damadı Düyunu Umumiye Müfettişlerinden Servet Bey, Naim Efendinin
saflığından yararlanarak konak içerisinde işleri istediği gibi
yürütüyordu. Servet Beyin oğlu Cemil henüz yirmi yaşında olmasına
rağmen Beyoğlu’ndaki büyük lokantaların, gazinoların, barların sadık
dostu idi. Bu yaşında birçok zevkleri vardı. Biraderinin küçük
sırlarını bilen Seniha ise son çıkan moda gazetelerinin resimlerine
benzerdi. Körpe, ince ve çolak vücudu, ipek böcekleri gibi daima biçim
değiştirme, değişim içerisindeydi.
Pazartesi günleri
Seniha’nın çay günleridir. Avrupa’nın bütün kibar kadınları gibi o
günleri güzel giyinir, kuşanır ve tam beşte konağın salonunda az görülen
bir hanımefendi gibi ziyaretçilerini beklerdi. Seniha salonun bir
köşesinde iki genç kızla halasının torunu Hakkı Celis’in kendisine
okuduğu şiirleri dinler gözüküyordu. Bu genç kendisinden iki ay küçük
olmasına rağmen ve birçok şiiri bazı dergilerde çıkmasına rağmen ona
parmakları mürekkep lekeli ve pantolonunun dizleri çıkmış zavallı bir
okul çocuğu gibi görünmekten kurtulamıyordu. Saat beşte Faik Bey konağı
ziyarete geldi. Faik Bey Cemil’in yakın arkadaşları arasındaydı.
Kumral, zayıf, uzun saçları iyi taranmış bir gençti. Küçük yaşından
beri Avrupa’nın önemli şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu için
hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir zerafet vardı. Faik Bey ile
Seniha arasındaki ilişkinin bir arkadaşlık derecesinden fazla olması
genç kızın bütün arkadaşları bilirdi. Fakat, buna da hafif bir flört
manasını verirlerdi. Günden güne aralarındaki sevgi çoğalmaya başladı.
Faik Bey için Seniha’yı sevmek birdenbire vazgeçilmeyen birşey
oluverdi. O şimdi kumara ne kadar düşkünse, Seniha’yı da o kadar
arıyordu. Seniha’ya kendini o kadar bağlı hissediyordu.Yüz Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet
Dört günlük bir
ayrılıktan sonra sabah Faik Bey konağa geldi. Herkes uykudaydı. Saçları
karma karışık, yüzü sapsarıydı. Suratında üç günlük bir sakal, toz
renginde bir kir tabakası vardı. Seniha “Ne var? Ne oldu?” demek
isteyen gözlerle Faik Bey’ e baktı. Faik Bey sessiz bir şekilde hiçbir
şey söylemiyordu. Seniha daha sonra kardeşi Cemil’ den Faik Bey’ in
kumarda Üç yüz elli lira kaybettiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu
öğrendi. Cemil parayı Seniha’nın büyükbabasından istemesini söyledi.
Seniha’nın bunun olmayacağını söylemesi üzerine Cemil Seniha’nın
elmaslarını rehin koymasını istedi. Seniha dolabını açtı içinden bir
çekmece çıkardı. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza aldı ve birer
birer Cemil’e uzattı ve hayatında ilk defa ağır ve ciddi bir şekilde
düşündü, kaldı. Hayat bir an içinde, ona çıplak ve en kaba haliyle
görünmüştü. Bu dünyada güzellik bir hayal, asalet ve zerafet, insanın
üstünde hafif bir cilaydı. Güzel bir yüze iskelet ifadesi vermek için
iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe çevirmek için
birkaç paket iskambil kağıdı, zarif bir adamı bir dilenciye döndürmek
için üç yüz elli liralık bir borç yeterliydi. Seniha kalbinin bu bir
günlük hesaplaşmasından epeyce değişmiş çıktı.
Konağı kiraya verip
kardeşi Selma Hanımefendi’nin yanına taşınma fikri ortaya çıktığından
beri Naim Efendi’ nin rahatı, huzuru kaçtı. Selma Hanımefendi kararında
o kadar katıydı ki hiçbir şekilde bunun önüne geçmek mümkün değildi.
Naim Efendi; “Burada doğmuşum, burada yaşamışım, ihtiyarlamışım! Nasıl
bırakır giderim?” diyordu. Selma Hanım; “Burada, fareler, örümcekler
ortasında yapayalnız öleceğine, benim yanımda benim gözüm önünde
ölürsün.” diyordu.
Konak, Naim
Efendiyle beraber, hergün biraz daha yıkılıp gidiyordu. Zili bozulan
sokak kapısı ağır bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gıcırtılarla
sarsılak açılıyordu.
Kitabın Ana Fikri
Bazı şeyleri kazanmak ve korumak epeyce zaman alır ama onları kaybetmek çok kolaydır.
Kitaptaki Olay ve Şahısların Değerlendirilmesi
Naim Efendi :
Çok zengin ve zengin olduğu kadar da hesaplı bir kişidir. Çok önemli
yerlerde çalışmış ve çok önemli bir kariyere sahip olmuştur. Ama
devamlı bir değişim içerisinde olan bir ülkede eskiden kelme bir
şahsiyet olduğu için bazı konulara uzak kalmıştır hatta gençlerin
konuştuğu Türkçe’nin çoğunu anlamamaktadır. Eğlenceyi seven, neşeli bir
insandır.
Seniha Hanım :
Körpe, ince, çevik, ipekböceği gibi sürekli bir değişim halindedir.
İlk başlarda cıvıl cıvıl bir kız olmasına rağmen zamanla çok değişir.
Kimseyle görüşmez, kimseye bir şey söylemez olur.
Faik Bey : Aileyi uçuruma sürükeyen kişidir. Zevklerine göre yaşayan ve insanların umrunda olmadığı varlıklı bir ailenin oğludur.
Hakkı Celis :
Senihayı sevmiştir fakat karşılık bulamayınca içine kapanmıştır.
Kimseye sır vermeyen birisidir. İnsanlardan kaçmaya çalışmaktadır,
yalnız kalmak ister.
Kitap Hakkında Şahsi Görüşler
Bir töre romanıdır.
Üç neslin çatışması anlatılmıştır. Olay kapalı ve dar bir çevrede
geçtiği için nesiller arasındaki uçurum, hızlı değişimin geyirdiği
ahlak buhranı usta bir biçimde sergilenmiştir. Kitap akıcı ve
sürükleyicidir.
Yazar Hakkında Bilgi
Kahire’de doğdu.
Manisa’nın karaosmanoğulları ailesindendir. Öğrenimini bir Fransız
oklulunda tamamladı. II.Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a geldi.
Fecri Ati topluluğuna katıldı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya
başladı. Üsküdar Lisesinde felsefa dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı
sırasında Anadolu’ya geçerek Batı Cephesi’nde bulundu. Deneme, makale,
anı, oyun türlerinde eserler veren Yakup Kadri, daha çok romanlarıyla
tanındı. Romanlarının konusu tarihsel ve olaylar olmuştur.
ESERLERİ
Roman : Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panaroma, 2 cilt, Hep O Şarkı. Hikaye Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri.
Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl.
Alternatif:
I.Bölüm: Gençliğinde Mabeyn-i Hümayun mensubu olan NAÎM EFENDİ,
daha birçok memuriyetten sonra emekliye ayrılır. Bütün ruhuyla
“İstanbulin” denilen devrenin temsilcisidir. Yenilikler ona tuhaf gelir.
Konağın diğer sakinlerinden olan damadı SERVET BEY ve torunları SENİHA
ile CEMİL, Avrupa hayatına özenen, o hayatı bütün teferruatıyla
benimseyip birçoğunu da uygulayan insanlardır. Naîm Efendi, onların bu
yaşayış tarzını anlayamaz, hatta garip bulur; fakat onlara pek de
karışmaz. Delikanlılık çağına henüz girmiş bulunan Cemil, yaşının çok
çok ötesinde sefahat alemine dalmıştır. Seniha ise aklına eseni yapan,
şımarık, kolaylıkla bunalan bir genç kızdır. Evde hüküm sürmekte olan bu
garip havaya Naîm Efendi karşı çıkacak olsa, damadı işe karışır;
kayınpederini kıracak kadar ileri gittiği de olur.
II.Bölüm: Her
Pazartesi olduğu gibi, o gün de Seniha’nın ÇAY GÜNÜdür. Öğle vaktine
yakın, ilk davetli olarak, FAİK BEY gelir. Saniha onu, her zaman olduğu
gibi, gece kıyafetiyle karşılar. Cemil’in arkadaşı olan Faik Bey,
teklifsiz gelir gider. Çocukluğu Avrupa’da geçtiğinden Avrupalıların
kendilerine has kadın erkek münasebetlerini ve bunlara ait kuralları iyi
bilir. Bundan dolayı, yapmacıklıktan uzak hareketlerinin de katkısıyla,
kadınların hoşlandıkları bir tiptir. Kumara düşkünlüğü ve Cemil’e kötü
örnek olması yüzünden Naîm Efendi tarafından hiç sevilmez.
Çaya,
Seniha’nın halasının oğlu HAKKI CELİS de gelir. Hakkı Celis şairdir.
NEYYİRE ve NURİYE hanımların büyük bir hayranlıkla dinlemelerine
karşılık, Seniha onu sıkıcı bulur.
Her şeyden çok çabuk bıkan Seniha, Faik Beyi’in bir köşede kumar partisi düzenlemesinden de sıkılır.
Hakkı
Celis, Seniha’yı içten içe sevmekte, fakat içe dönük birisi olduğundan,
ona karşı beslediği duyguları açığa vurmaktan çekinmektedir.
Seniha,
çay partisi bittikten sonra düşünür: Bu hayat, bu konak ve bu insanlar
sıkıcı... Dadısı MADAM KRONSKİ’nin anlattığı Avrupa hayatı ise ne kadar
çekici ve güzeldir! Seniha, çok zengin olmadıklarına çok üzülür; bunu
dedesine de söyler. Naîm Efendi ilk defa olarak, büyük bir yoksulluk
endişesine kapılır. Seniha’nın “sefalete düştük değil mi? sorusu
karşısında üzülür, şaşırır, bunalır...
III.Bölüm: Naîm
Efendi, evdeki acaip yaşayışın havasından biraz olsun uzaklaşmak
ihtiyacı duyar, kızkardeşi SELMA HANIMEFENDİ’ye gider. Selma
Hanımefendi, her zaman olduğu gibi, konaktaki yaşayışı şiddetle tenkid
eder. Ağabeyine, ayağını denk alması gerektiğini, yoksa sonlarının kötü
olacağını anlatmaya çalışır, Naîm Efendi ise, onun söylediklerini kabule
yanaşmadığı gibi, gezip eğlenmelerini kısıtlayıp torunlarını üzmek de
istemez.
Eve döndüğünde Hakkı Celis’le karşılaşır. Hakkı Celis,
Faik Bey’le aralarındaki münasebetten dolayı Seniha’yı aşırı derecede
kıskanmakta ve çok da üzülmektedir.
IV.Bölüm: Çevresine
bir türlü uyum sağlayamayan Seniha, sinir krizleri geçirmektedir.
Hekimler evlenmesini tavsiye ederlerse de buna yanaşmaz. Onun gözü
Avrupa’da ve oradaki serbest hayattadır. Oraları gezip görmüş olduğundan
dolayı Faik Bey’e imrenir. Hatta ara sıra ondan hoşlandığı bile olur.
Fakat Faik Bey havai bir gençtir. Seniha, evlilik için , kendisini
Avrupa’ya götürebilecek zengin birini beklemekte, Faik Bey ise “seçkin
ve zengin bir dul” düşünmektedir.
V.Bölüm: Seniha,
hekimlerin hava değişikliği tavsiye etmeleri üzerine, sevda
entrikalarını seven, eğlenceye ve zevke düşkün halası NECİBE HANIM’ın
Büyükada’daki köşküne gider. Halasından hoşlanmamaktadır. Canı sıkılır.
Cemil, halasının isteği üzerine, arkadaşlarını toplayıp adaya gelir;
Neyyire ve Nuriye Hanımlar, Faik Bey, Hakkı Celis... Gece, mehtaba
çıkarlar. Hakkı Celis’in sevdakâr, fakat acemi davranışları karşısında
Seniha ona “çocuk” der. Hakkı ise –cesaretini toplayıp- “ben sizi bir
büyük adam gibi seviyorum!” karşılığını verir; fakat alaya alınır. Hakkı
Celis, onların bu davranışlarından tiksinir. Şiirlerinin hayranı olan
Nuriye Hanım, ona bu aşktan vazgeçmesi gerektiğini anlatmaya çalışır.
Seniha ile Faik Bey yalnız dolaşırlar; Seniha onu hep uzaklara, tenhalara doğru götürür...
VI-VII.Bölümler: Eğlenceler
sürer gider. Seniha’nın sinirleri sonunda yatışır. Aradıklarının epeyce
bir kısmını bulmuş gibidir; tavırları değişir. Faik Bey’le olan
münasebeti artar. Fakat Naîm Efendi ve Servet Bey’e bu konuyla ilgili
mektuplar da gelmeye başlar. Naîm Efendi bu durum karşısında üzgün ve
tedirgindir; fakat Seniha’yı haklı gösterecek sebepler bulmaya çalışır.
Servet Bey ise, çocukların haklı davranışlar içinde bulunduklarını, asıl
şahsiyetsizliğin imzasız mektuplar göndermek olduğunu ileri
sürmektedir.
Faik Bey’in konağa gelip gitmeleri sıklaşmış, Naîm
Efendi’nin hoşnutsuzluğu da artmıştır. Faik Bey’i konaktan
uzaklaştırmanın çarelerini düşünür.
Ailenin maddi durumu gittikçe
bozulmaktadır. Bunu hatırlatarak Vefa Hanındaki hissenin satılması
gerektiğini hatırlatan RAGIP EFENDİ’nin bu duruma çocukların savruk
yaşayışlarının sebep olduğunu iddia etmesinden hoşlanmayan Naîm Efendi,
değişen zamanı ve Meşrutiyet idaresini esas suçlu olarak görmeyi tercih
eder. Bu, yufka yürekli ve pasif bir dedenin zoraki kabullerinden
birisidir.
VIII.Bölüm: Hakkı Celis, hem Seniha’ya karşı
beslediği aşktan, hem de Faik Bey’le aralarındaki münasebetin gittikçe
artmasından dolayı perişandır. Onların hemen hiçbir sınır tanımayan
yaşayışlarından nefret eder. Sevgi ile nefret birleşerek ona dayanılmaz
bir azap vermekte, şairlere mahsus çoşkunluğu gitgide azalmaktadır. Onun
aksine, Seniha coşkun bir ruh haline doğru açılmış, romantik bir yapıya
bürünmüştür. Faik Bey’e pek romantik hediyeler verir. Aşkta da
herkesten ayrı, herkesten değişik olmak peşindedir. Bu yüzden yapmacık
davranışlar gösterir. Kadın-erkek münasebetlerinde romantizme yer
vermeyen Faik Bey, onun çeşitli saçmalıklarına katlanır.
Bir
gece, Faik Bey kumarda 350 lira kaybeder. Cemil’in yardımı ile
Seniha’nın mücevherlerini rehin vermek zorunda kalır. Bu hareket
Seniha’yı çok etkiler. Faik Bey’in asıl yüzünü görmüş ve yaptıklarından
pişmanlığa düşmüştür. O günden sonra yeniden eski hayatını yaşamaya
başlar. Bu arada Hakkı Celis’le yeniden dostluk kurar. Faik Bey ise,
şimdiye kadar hiçbir kadına karşı duymadığı bir ilgiyle Seniha’ya
bağlanmış bulunduğu için, ortaya çıkan bu yeni durumdan dolayı çok
üzülmektedir. Seniha’nın ilgisizliği ondaki duygusal yaklaşımı azaltmak
yerine arttırır. Fakat Seniha, onunla evlenmeyeceğini dadısı Madam
Kronski'ye kesin bir dille söyler...
IX.Bölüm: Madam
Kronski, durumu Servet Bey’e açar. Önceleri habersizmiş ve durumu
önemsemezmiş gibi davranmaya çalışırlar, fakat beceremezler. Servet bey,
her zaman olduğu gibi, bu durumun sorumluluğunu da Naîm Efendi’ye
yükler.
Naîm Efendi, bunca rezaletten sonra, vaziyeti biraz olsun
kurtarabilmek ümidiyle, Faik Bey’in babası Kasım Paşa’nın konağına
giderse de istediğini elde edemeden döner; üzüntüsünden hastalanır.
Seniha ise, böyle bir davranışta bulunduğu için dedesine hakaret eder;
evleneceği kişiyi ancak kendisinin tayin edebileceğini, Faik Bey’le
seviştiğini, fakat parasız olduğundan dolayı evlenmeyeceğini, işine
kimsenin karışamayacağını söyler. Naîm Efendi fenalaşır, doktor
çağrılır... Bu gelişmeleri anlamaktan, hazmetmekten çok uzak bir terbiye
ile yetişmiş bulunan Naîm Efendi, çaresizlikten ağlar.
X.Bölüm: Konağın
eski gidişi artık değişmiş, Naîm Efendi ortalıkta gözükmez olmuştur.
Seniha onun yanına uğramamakta, fakat hastalığına sebep olduğu için de
üzülmektedir. Bu arada, Hakkı Celis de Seniha ile ilgilenmektedir.
Bir
gün Seniha’nın eski dertleri alevlenir. Hakkı Celis’le aralarında
kısmen sıcak bir münasebet başlar. Fakat BELKIS HANIM’ın birgün konağa
gelmesi her şeyi alt üst eder. Çünkü Belkıs Hanım Avrupa’ya gideceği
için vedalaşmaya gelmiştir. Seniha ömrünün bu konakta geçeceğini
düşünerek hayıflanır. Bütünüyle sinirli bir ruh haline bürünmüştür. Sık
sık sokağa çıkar. Dedikodular başını alıp gitmektedir.
Selma
Hanımefendi, dedikoduların ortaya çıkardığı yeni durumu ve Naîm Efendi
ailesinin içine düştüğü rezaleti görüşmek üzere konağa gelir. Son derece
otoriter bir kadın olan Selma Hanımefendi, ağabeyine bu dedikodulardan
söz açar; fakat artık, olan otoritesini de kaybetmiş bulunan Naîm
Efendi, en geçerli çare olarak, söylentilere inanmamayı tercih eder.
XI.Bölüm:
Seniha birgün evden çıkıp gider. Evi bir telaş alır; yaşlı ve hasta
dedenin duymaması için uğraşırlar. Avrupa hayalleriyle dolu Seniha,
evden kaçmıştır. Önce Faik Bey’e, daha sonra da konağa gelen
telgraflardan öğrenilir ki Seniha Triyeste’dedir.
Aradan bir müddet geçtikten sonra Faik Bey’in de Avrupa’ya gittiğini öğrenen Hakkı Celis, çok üzgün ve çaresizdir.
Seniha,
yazdığı bir mektupla hem dedesinden özür diler, hem de para ister. Naîm
Efendi ise, mümkün olduğu kadar, Seniha ile ilgili herhangi bir söz
söylememeye dikkat ederse de için için üzülmektedir.
Servet bey’e göre sorumlu yine bellidir: Naîm Efendi!
XII.Bölüm:
Servet Bey’in kaynatasına karşı duyduğu kin, son haddine varmıştır.
Karısına, devamlı, ayrı bir eve çıkmayı teklif eder. Eskiden beri
özlemini duyduğu bir apartman dairesine taşınmak ve orda Avrupai zevkine
göre bir hayat kurmak isteğindedir. Karısı SEKİNE HANIM onu
yatıştırmaya çabalarsa da başaramaz; Şişli’de bir apartman dairesine
yerleşirler. Naîm Efendi konakta tek başına kalır. Hakkı Celis onu
yalnız bırakmamaya çalışır. Mali durumu iyice kötüleşmiştir. Buna
rağmen, Seniha’ya istediği parayı gönderir.
XIII.Bölüm:
Bir gün Hakkı Celis Seniha’nın Avrupa’dan döndüğünü duyar. Genç şair,
büyük bir heyecenla Naîm Efendi’ye haber verdikten sonra Şişli’ye koşar.
Evdekilerin hepsi neşelidir. Hakkı Celis’e göre, Seniha eski
kıvraklığını kaybetmiş, olgun bir kadın görünümü kazanmıştır. Ona
askerliğinden bahseder. Seniha onu dinler görünmekle beraber kafası
başka yerdedir. Bir ara Hakkı Celis’e: “Sen hayat adamı olamayacaksın!”
der. Genç şair, “öyleyse ölüm adamı olurum...” karşılığını verir. Bu
sözlerde, Seniha’nın Avrupa’daki çirkin yaşayışını hazmedememenin
burukluğu vardır. Ona karşı beslediği aşk ile vatan aşkı arasında
bocalar.
Seniha’nın Avrupa’da NEDİM BEY adlı bir elçilik memuru
ile Faik Bey’e benzer bir münasebet içinde bulunmuş olduğuna dair
dedikodular yayılır. Bu arada, Seniha dedesi ile barışmak ister, fakat o
kabul etmez. Ne var ki Seniha’ya karşı beslediği sevgiyi de bir türlü
geri plana atamaz. Ara sıra, konaktaki odasına çıkar, ve onun bir
zamanlar şen şekrak dolaştığı bu odayı, bütün tozuna toprağına rağmen
seyreder, eski günleri yad eder.
Naîm Efendi’nin hastalığı
gittikçe artma temayülü gösterince Selma Hanımefendi onu yanına almak
isterse de razı edemez. Fakat durumu kötüleşmektedir. Maddi durumunun
iyiden iyiye fenalaşması yüzünden konağın kiraya verilmesi konusu ortaya
atılalı huzursuzluğu son haddine varmıştır.
XIV. Bölüm:
Naîm Efendi, konağı kiralamak üzere gelenleri –kiraya verilirse
kardeşinin yanına taşınmak zorunda kalacağı için- kapıdan çevirir. Fakat
bir gün Selma Hanımefendi bir kiracıyı yanına alarak konağa gelir.
Kiracılar, Naîm Efendi’nin perişan bir halde yatmakta olduğu odaya girip
de onu görünce korku ve şaşkınlıktan bağırırlar. Durumu yürekler
acısıdır.
Hakkı Celis, dayısını ziyarete devam eder ve her
defasında Seniha’dan bahsedilir. Naîm Efendi’nin kırgınlığı azalmıştır.
Hakkı Celis ise, hâlâ, Seniha ile vatan aşkı arasında bocalamaktadır.
XV. Bölüm: Hakkı
Celis, yeniden askere gideceği için veda ziyaretlerine çıkar. Nuriye ve
Neyyire Hanımlara, Belkıs Hanımlara uğrar. Belkıs Hanım’a, Seniha ile
mebus NECİP BEY arasında başlamış bulunan münasebetin pek yakında
resmiyete döküleceğini söyler.
Konak hâlâ kiracısını
beklemektedir. Naîm Efendi hırçın ve hiddetli bir ihtiyar olmuştur. Her
saat, her dakika Hakkı Celis’i aramaktadır. Başkalarını yanında
konuşturmaz bile. Hakkı Celis, iki gün izin alarak çıkagelir. Naîm
Efendi ona Seniha’nın evliliğinin kaldığını söyler; kendi yalnızlığından
yakınır. Konak da Naîm Efendi ile birlikte günbegün yıkılıp
gitmektedir.
Hakkı Celis, Faik Bey’i aramaya giderken ona yolda
rastlar. Gezinirlerken Seniha onları görür. Faik Bey’e elini dahi
uzatmadan Hakkı Celis’i arabaya alır, eve giderler. Hakkı Celis, hâlâ
onu sevmekte olduğunu anlar. Birlikte yemeğe inerler. Daha sonra Hakkı
Celis cepheye gitmek üzere ayrılır.
XVI. Bölüm: Seniha ile
Hakkı Celis’in görüşmelerinden on beş gün sonra, Servet Beylerde, düğün
gecelerini andırır gösterişte bir ziyafet verilir. Herkesin dekolte ve
smokinli olduğu bu toplantıda, seferi kıyafetli iki kişi dikkati
çekmektedir. Biri Suriye’den gelmiştir ve Seniha onu: “AZMİ BEY,
nişanlım!” diye tanıtır. Diğeri ise silah arkadaşı HÜSNÜ BEY’dir.
Naîm
Efendi ölüm döşeğinde.. Sekine Hanım baş ucunda nöbette.. Servet Bey
bir harp zengini şatafatı içinde kendinden geçmiş.. ortağı bulunan şeker
tüccarının gözü Seniha’da...
Ve Hakkı Celis, cephede, Hüsnü
Bey’in kucağında can vermiştir. Anafartalarda ilk süngü hücumuna
kalkanlar arasında bulunan Hakkı Celis, sağ kol ve omuzundan, sonra da
göğsünün tam ortasından vurulmuştur. Hüsnü Bey’in olayı bütün
teferruatıyla anlatmaya başlaması karşısında Seniha dayanamaz. Azmi
Bey’in ikazı üzerine Hüsnü Bey susar...
“Fakat, Seniha sadece güzel ve süslüdür.”
K A H R A M A N L A R:
S E N İ H A :
Fizikî portresi:
Daima, son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzer. Körpe, ince,
çevik vücudu ipek böcekleri gibi sürekli bir değişim içindedir.
Gözlerinin rengi, sesinin bestesi, kımıldanışlarının ahengi ve başının
şekli de – günün aydınlığına göre- daimi olarak değişir.
Sosyal portresi:
Servet Bey ve Sekine Hanım’ın kızı, Naîm Efendi’nin kız tarafından
torunudur. İyi bir öğrenim görmüştür, Fransızca bilir, bekârdır. Kapalı
bir konakta yetişmiş, sonraları çevresi çok genişlemiş; gittikçe Batıya
açılmış, açıldıkça da kendini dağıtmıştır. Yetiştiği konak, önemli
devlet adamları yetiştirmiş, kültürlü ve önceleri varlıklı bir ailenin
konağıdır. Batılılaşma macerasına yenik düştükten sonra, konağın kendine
mahsus havası kaybolmuş; değişmenin merkezinde de Seniha yer almıştır.
Ruh portresi:
İçi de dışı gibidir, durmadan değişir. Bazan şen ve şuh, bazan içine
kapanık, dalgın ve kötümserdir. Şımarık, havai, maymun iştahlı,
istekleri yerine gelse bile mutlu olmayan birisidir. Büyük bunalımları
vardır. Yaşadığı ortamdan kaçıp uzaklaşmak ister. Kafasına koyduğunu
yapar. Neyi ne zaman yapacağını bilemez. Bazan çok şefkatli, bazan çok
hırçındır. Kıskanç, gururlu, çevreye sığamayan, sorumsuz, daldan dala
konan, aklı kısa bir tiptir.
Seniha, romandaki yerini iyi
doldurmakta ve vak’ayı rahatlıkla sürükleyebilmektedir. Hemen her olay
onun etrafında gelişmiş; hemen her olay onun hal ve hareketlerine göre
şekillenmiştir. Bütün bu özelliklerinden dolayı romanın ana kahramanı
odur.
N A Î M E F E N D İ :
Fizikî portresi:
Yaşı altmışın üzerinde, temiz ve düzenli giyinen bir adamdır. Dışarıda
İstanbulin, ütülü pantolon, beyaz gömlek, siyah kıravat, beyaz dik
kolalı yakadan meydana gelen bir kıyafetle dolaşır. Evin içinde ise
gecelik biçiminde entari giyer, başına takke geçirir. (Yazar Naîm
Efendi’nin dış görünüşünü teferruatıyla vermemiştir.)
Sosyal portresi: II.Abdülmaid
devri ricalindendir. Mabeyn-i Hümayuna mensubiyeti olmuş, buradan,
Meşrutiyet inkılabından iki sene evvel istifa etmiştir. Hayatı kalabalık
bir konakta geçmiştir. Eski terbiyeye göre yetişmiş, bilgili, görgülü,
dostları arasında sevilip sayılan bir insandır.
Ruh Portresi:
Çekingen, içten titiz, iradesi zayıf, eğlenceyi seven, ahbaplar
arasındaki sohbet ve ziyafetlere düşkün, zevkleri kırk evveline ait, bir
ana kadar müşfik, bir dul kadın kadar titiz, fakat titizliği huysuzluğa
kadar varmayan.. yenilikleri bir türlü hazmedemeyen bir insandır.
Evindeki her gün daha kötülereşerek giden garip ve sefih hayatı kabul
etmediği halde, bir türlü aktif tavır alamaz.
S E R V E T B E Y:
45
yaşlarında, alafranga hayat namına akla gelmedik gariplikleri yapan,
kelimenin tam manasıyla “züppe” birisidir. Kazasker Sadri Molla’nın oğlu
Galatasaray mezunu ve Düyun-ı Umumiyye müfettişidir. Çocuklarını Avrupa
terbiyesine göre yetiştirmek maksadıyla Madam Kronski’yi getirtmiştir.
Evini Avrupa zevkine göre döşemiştir. Sorumsuz, hiçbir işi ciddiye
almayan, küstah ve menfaatçi, zenginlik uğruna kirli işlere girmekten
bile çekinmeyen, Türklük ve Müslümanlıktan nefret eden.. dejenere bir
tiptir.
(Romanda Faik Bey hayli aktif olmakla beraber, temsil
ettiği Meşrutiyet nesli içinde Seniha’dan sonra gelmektedir. Naîm Efendi
Tanzimat’ın, Servet Bey Servet-i Fünun devrinin, Seniha ise Meşrutiyet
devrinin karakteristiğini temsil ederler. Romanın üzerine oturtulduğu üç
neslin en kuvvetli tiplerinden biri (orta nesil temsilcisi) olduğu
için. Servet Bey birinci derecedeki kahramanlar arasına alınmış; Faik
Bey ise kendi neslinin temsilcisi olan Seniha’nın mütemmimi özelliğini
taşıdığından ikinci derecedeki kahramanların ilki olarak
değerlendirilmiştir.)
F A İ K B E Y :
Kasım
Paşa’nı oğludur. Kumral, zayıf, uzun boylu, saçları iyi taranmış, yüz
hatları gayrimuntazam, ağzı büyük. gözleri yorgun, bakışları hummalı..
bu bakışlarından dolayı kadınların hoşlandıkları bir gençtir. Eğlenceden
çok hoşlanır. Havai, şımarık ve kumar düşkünüdür. Sevilmek için sever,
kimsenin nazını çekmez. Bütün düşünce ve davranışlarında maddi
menfaatini ön planda tutar. Avrupa’da tahsil gördüğü için iyi Fransızca
bilir. Belli bir işi yoktur. Eğlence yerlerinin, dans ve benzerlerinin
bütün adabını bilir.
H A K K I C E L İ S:
Selma
Hanımefendi’ni torunudur. Hassas, romantik, çekingen, şiire meraklı,
ıztırabı zevk edinmiş, kendine güven duymayan, ağır başlı, makul tavırlı
bir gençtir. Nereye çekilirse oraya gidecek kadar yumuşak huyludur.
Seniha’yı içten içe sever, fakat bu duygusunu açıklamakta çok tereddütlü
davranır.
(Yazar, Hakkı Celis’i romandaki dejenere tiplerin
karşısına koymuş, onların züppeliklerine karşılık, ona, vatansever,
dürüst, fedakar, hamiyetli bir genç rolü yüklemiştir. Ancak, tıpkı Naîm
Efendi’de olduğu gibi, Hakkı Celis bu rol için hayli zayıf
bırakılmıştır. Eğer o daha kuvvetli bir karakter olarak verilmiş
olsaydı, romandaki nesil çatışması çok daha etkili bir şekilde ortaya
konabilir, entrik unsur da artabilirdi.)
S E K İ N E H A N I M:
Naîm Efendi’nin kızı, Servet Bey’in karısıdır. Çekingen, tembel, çocukları üzerinde etkisi olmayan, eski terbiyeye göre yetişmiş, iyilik ve saflığı budalalık derecesine varan, başkalarının iradesiyle hareket eden, eşi ve çocuklarının iradesine tümüyle teslim olmuş bir kadındır.
SELMA HANIMEFENDİ:
Naîm Efendi’nin kızkardeşidir. Otoriterliği yanında telaşlıdır. Konakta olup bitenlere doğrudan müdahale edebilen tek kişi odur. Tombul, haşmetli, otoriter, ağırbaşlı, akıllı, iradesi güçlü bir insan olan Selma Hanımefendi, Batılılaşma macerasından pek etkilenmemiştir. “Konak”ta olup bitenlerle ilgili gayretlerinden hiçbir olumlu sonuç alamaz.
CEMİL:
Seniha’nın kardeşidir. Eğlenceye düşkün olan bu genç, yaşının çok üzerinde bir gece hayatına bulaşmıştır. Sorumluluk duygusu taşımaz. Yanlış Batılılaşmanın “kurban” kahramanlarındandır.
Neyyire, Nuriye, Belkıs Hanımlar, Madam Kronski vb. karakterler arka planda bırakılmıştır. Yazar bunları vak’a akışının tamamlayıcıları olarak kullanmıştır.
ROMANIN KONUSU:
Kiralık Konak’ın konusu, “Tanzimat’la hız kazanan ve kısmen sistemleşen Batılılaşma hareketinin, bu devirden itibaren Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar birbiri ardından gelen üç nesil üzerindeki yıkıcı etkileri” olarak tesbit edilebilir.
ROMANIN ANA DÜŞÜNCESİ:
Batı medeniyeti alınırken temel değerlerimiz ihmal edilmiş, alınanlar da yarım yamalak alındığı için çok zararlı bir “değerler kargaşası” doğmuş, bundan da Türk milleti çok büyük zararlar görmüştür.
(Bu anafikir, daha kısa olarak şöyle toparlanabilir: “Batılılaşma hareketi bilinen karakteriyle sürer gider ve tedbir alınmazsa millet bundan zarar görür.”)
ROMANIN TEKNİK ÖZELLİKLERİ:
PLÂN:
Giriş/Serim Bölümü: Eserin G i r i ş bölümü, 5.sayfadan 38.sayfaya (Seniha’nın Büyükada’ya gidişi ve orada, nasıl birisi olduğunun tam olarak ortaya konulmasına) kadar devam eder. Yazar bu bölümde, vak’ayı başlatmış, başlıca karakterleri tanıtmış, ana düğümün ne olduğuna dair ipuçlarını vermiş, bazı ara düğümleri de atmıştır.
Gelişme/Düğüm Bölümü: G e l i ş m e bölümü 39-183.sayfalar arasında yer almaktadır. Seniha’nın Büyükada’ya gidişi ve orada başlayan bazı ilişkiler ve olaylar, eserin tansiyonunu yükseltmiştir. (Bu bölümde, olay sayısı, ara düğüm sayısı ve çeşidi arttırılmış, arka plandaki kahramanlar da vak’anın içine sokulmuş, yeni bazı ara düğümlerin atılması yanında bazı ara düğümler de çözüme kavuşturulmuştur.)
Sonuç/Çözüm Bölümü: Sonuç bölümü 183.sayfada başlayıp 189.sayfada bitmiştir. 189 sayfalık bir eser için toplam 6 sayfalık sonuç bölümü kısadır. Böyle bir tutum, vak’anın birdenbire kesildiği intibaını vermektedir. Bu bölümde, Seniha bütünüyle menfi bir dünyanın insanı olmanın son basamağına gelmiş, Naîm Efendi ölüm döşeğine düşmüş, Servet Bey ise –harp zenginliğinin de tesiriyle- Batılılaşmanın yıkımına tamamen kapılmış durumdadır. Romanın ana düğümünü teşkil eden “Yanlış Batılılaşmanın ve Seniha’nın sonu ne olacak?” sorusu bu bölümde cevabını bulmuştur. Kahramanlar sahneden çekilmiş, olaylar mukadder çözümlerine ulaşmış, anafikir tam olarak ortaya konulmuştur.
VAK’A KURULUŞU:
Vak’a, konunun harekete geçirilmiş şeklidir; –özellikle romanda- olaylar bütünüdür. Romandaki vak’anın hareketli olup olmadığı, olay sayısı ile çeşidinin çokluğu ve ilgi çekici olay seçimi ile yakından ilgilidir.
Kiralık Konak bu bakımdan değerlendirildiği zaman görülür ki, vak’a yeteri kadar hareketli değildir. Çünkü romanda yaklaşık olarak 45 adet kayda değer olay vardır ve her dört sayfaya bir olay düşmektedir. Yazar, entrik öğe zenginliğine pek önem vermemiştir. Bunun okuyucudaki merak duygusunu yeteri kadar kamçılayamadığı söylenebilir.
Kiralık Konak’ın ana düğümü şöyle tesbit edilebilir: “Yanlış Batılılaşmanın son nesil içindeki temsilcisi olan Seniha’nın sonu ve böylesine ölçüsüz değişmenin toplum üzerindeki son tesiri ne olacak?”
Eserde 15 civarında ara düğüm vardır. Bunlardan, ana düğümü doğrudan doğruya destekler yapıda olanları şöyle sıralayabiliriz:
**Naîm Efendi’nin konağındaki alafranga hayatın sonu nereye varacak? (Bu düğüm, romanın başından sonuna kadar canlılığını korumakta, bu bakımdan da ana düğüme yakın bir mahiyet taşımaktadır.)
**Seniha ile Faik Bey’in –seviştikleri halde- evlenmek istemediklerini duyan Naîm Efendi ailesinin tepkisi ne olacak? (Bu düğüm, sık sık çözüm noktasına gelir. Zira Naîm Efendi olsun, Servet Bey veya diğer aile fertleri olsun bu konuda kesin tavır alabilecek karakterde değildirler. Ancak yazar, okuyucuyu “artık ipler kopacak!” havasına sokmayı başarıyor. Düğüm bu bakımdan tesirlidir.)
**Seniha ile Faik Bey arasındaki münasebet yeniden başlayacak mı? Başlayacaksa nereye varacak? (Bu düğüm arasındaki münasebeti –değişik vesilelerle- sık sık kesilme noktasına getirmiş, vesileler bularak yeniden alevlendirmiş, bu suretle önemli bir merak unsuru elde etmiş, bunu eserin sonuna kadar da sürdürmüştür.)
**Servet Bey’in Naîm Efendi’ye karşı duyduğu kinin sonu nereye varacak?
**Seniha ile vatan sevgisi arasında bocalayan Hakkı Celis, Seniha’nın cazibesinden kurtulup kendini vatana hasredebilecek mi?
**Naîm Efendi, konağı kiraya verip Selma Hanımefendi’nin evinde yaşamaya razı olacak mı?
DİL VE ÜSLÛBU:
Eserin dili, devrin özelliklerini yansıtan bazı ibare ve ifadeler hariç tutulursa, konuşma dilidir. Bugün bile rahatlıkla anlaşılır. Terkipler fazla olmadığı gibi, zaman zaman kullanılanlar da kalıplaşmış terkiplerdir. Uslûp ise, fikir yönü ağır basan bir eser için hareketli sayılabilir.
**Yazar, cümleleri gereğinden fazla uzatmamış, açık ve akıcı cümle kurmaya özen göstermiştir;
**Devrik cümleye pek yer vermemiş, normal sentaksa uymuştur;
**Edebi sanatlara rağbet etmemiş, ara sıra baş vurduğu mecazları ise, kahramanların iç dünyalarını aydınlatmak maksadıyla kullanmış, bunda da istediğine ulaşmıştır;
**Bozuk ve karışık cümle kullanmamıştır;
**Cümle sonlarında değişik zamanlı fiiller kullanmak suretiyle monotonluğu önlemiştir;
**Fikir cümlelerinin sıkıcı ve yeknesak olmaması için, kısa ve kesik cümleler yanında soru ve ünlem cümleleri kullanmış, böylelikle, fikir cümlelerine de akıcılık, açıklık ve tesir gücü kazandırmıştır.
(Bütün bu saydığımız özelliklere dayanarak, Yakup Kadri’nin bu romanda sağlam bir üslûb kullandığı, eserin, yazıldığı döneme göre sade bir dille kaleme alındığı, sağlam cümle kurmaya özel bir önem verildiği...söylenebilir.)
TOPLU HÜKÜM:
Yazar, Türk milletinin karşı karşıya bulunduğu çok önemli bir sosyal problemi –geniş boyutlu olarak- okuyucuya sunmuştur. Ailelerin ve fertlerin öteden beri sürüp gelen kültür yapısının dışında kalışından doğan sosyal ve psikolojik sıkıntıların cemiyeti derinden sarstığı görüşü, bu romandaki kahramanların karşı karşıya geldikleri bazen gülünç, bazen acıklı olay ve durumlar vasıtasıyla anlatılmıştır.
Yanlış batılılaşmaya karşı olduğu anlaşılan yazar, kendisi gibi düşünen kahramanları (Naîm Efendi, Hakkı Celis vb.) çekingen, zayıf iradeli; kendisi gibi düşünmeyenleri ise atılgan, arsız, hırslı bir yapıda göstermiştir. Olayların merkezinde yer aldığı halde her şeyin dışında kalan Naîm Efendi, olması gerektiğinden çok başka bir karakterde karşımıza çıkar. Onun gibi gün görmüş birisinin tepkilerinin daha kanlı-canlı olması, davranışlarının daha tutarlı, itirazlarının daha köklü olması beklenir. Fakat Naîm Efendi çok pasiftir. Buna karşılık, Seniha son derece hırçın ve girişken, Servet Bey utanmaz ve züppe, Faik Bey kural tanımaz ve aşırı serbest kimseler olarak ortaya çıkarlar. Buna rağmen her iki grubun da belirgin bir başarı kazanamadığı görülür. Yazar, mukavemet edenleri zayıf göstermiş, Batılılaşma taraftarlarını da belli bir başarıya ulaştırmamıştır. Bu tutumuyla, iki arada bir derede kaldığımızı göstermek istemiştir, denilebilir.
Yazar, sosyal meseleleri tahlil ederken genellikle tarafsızdır. İmparatorluğun son zamanlarında daha fazla şahit olunan “ailenin çözülüş manzarası”nın tasvirinde, zaman zaman romantizmin de karıştığı bir realizm hakimdir.
Eser, gerek çözülmenin acısını kuvvetle hissettirici bakış tarzı ve gerekse roman tekniği bakımından başarılı bir romandır. Anlatılan konu, elbette, çok ciddidir; ele alınış tarzı da buna uygundur. Tahliller, cemiyetimizin bünyesinde meydana gelen derin tahribatı gözler önüne serecek ciddiyettedir.
Yazar, bu tahribatı:
a-Türk ailesi dağılmıştır,
b-İnsanımız ahlâk yönünden aşınmıştır,
c-Cemiyet, adet ve geleneklerin bozulması sebebiyle içten çürümüştür,
d-Milli duyguların yerini kahredici bir aşağılık duygusu almıştır, gibi, sağlam temellere dayalı iddialarla ortaya koymuştur.
Eserin dikkat edilmesi gereken bir yönü de, yazarın bu sosyal meseleyi ortaya koyarken “güdümlü sanat çıkmazı”na düşmemiş, bir başka deyişle, sanatkâr şahsiyetini ihmal etmemiş olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder