26 Haziran 2014 Perşembe

Safahat Özeti Mehmet Âkif Ersoy

Safahat
İnsana, doğaya, olgu ve olaylara daha farklı ve duyarlı, sezgisel ve derinlikli bir açıyla bakabilen; etkili ifadelerle ahenkli ve yüklü mısralar dile getirebilen kişiler, şair olarak nitelendirilmektedir. Bu özelliklere sahip her şairin yaşadığı dönem ve kişilik özellikleri düşünüldüğünde ise, şairlerin kendilerine has şiir tanımlarının olduğu görülecektir. Cahit Sıtkı Tarancı'ya göre şiir "Kelimelerle güzel şekiller kurma sanatı" iken Ahmet Haşim'e göre, "Söz ile musiki arasında olan fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan"dır. Necip Fazıl için şiir "Mutlak hakikati arama işi"ni ifade ederken Akif'e yöneldiğimizde ise şiir, ilhamı az olan bir saha düşüncesiyle bizleri karşılar. Onun nazarında şiir çalışmakla, uğraşmakla olur. Akif bu konuda şöyle der: "Zannederler ki şair tabiat karşısında oturur, ilhamlarını toplar, hemen kalemi eline alarak şiiri yazar. Hiç de öyle değil, odaya kapanıp ter dökecek, düşünecek, yorulacak, uğraşacak..." düşüncesindedir. Kalemiyle toplumun sorunlarına çözüm yolları sunan Akif, şiirlerinde ilhamı değil gerçekliği esas almaktadır. Bu tutumunun en verimli ve değerli örneğini ise "İstiklal Marşı"mızı bizlere armağan ederek vermiştir.
Milli mücadele günlerinde açılan "Milli Marş" yarışmasına o gün 724 şiir katılmıştır. Para ödülü olduğu için yarışmaya katılmak istemeyen Akif, Maarif vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver'in ısrarı üzerine "Kahraman Ordumuza" adadığı şiiriyle yarışmaya girer ve birinci olur. Türk halkının bağımsızlık duygusunu yansıtan ve milli mücadele azmini artıran "İstiklal Marşı" ile Mehmet Akif, içinde yaşadığı toplumun milli duygularını dile getiren "Millî Şâir"imiz olarak anılmaktadır.
"Asım'ın nesli... diyordum ya..."...
Ömrü boyunca, ilmin irfanın kucağında bir "Asım nesli" yetişmesi için çalıştı... Akif; doğruluktan şaşmayan, özü sözü bir, yılmaz bir hakikat savunucusu. Tevazu içinde yaşadı, şöhretin seline kapılmadı... Allah'tan başka kimseden korkmadı ve kimsenin önünde eğilmedi. Büyük milletin kahramanlık destanını o yazdı... "Çanakkale Harbi" ve "İstiklal mücadelesi", anlamını onun mısralarında buldu.

Safahat
Mehmet Akif'in Safahat ismini verdiği eseri, hayatından ve Türk insanının gerçekleriyle örülmüş canlı hayat tablolarından oluşmuştur. İslamcı şair olan Akif, zühd içindeki bir derviş değil, hayatın ve gerçeklerin içinde mücadele eden, bağıran, kendini ortaya koyan toplumcu bir şair ve dava adamıdır. Devrinin sosyal-siyasi yapısı, onun şiirlerinde büyük yer tutar. Mehmet Kaplan'ın ifadeleriyle "Türk edebiyatında onun kadar içinde yaşadığı devri, bütün teferruatı ile gören ve gösteren başka bir şair yoktur denilebilir. Safahat, adeta muayyen bir nokta-i nazardan tasvir edilen bir romana benzer: Sokak, ev, kulübe, saray, meyhane, cami, köy, şehir, fakir, zengin, dindar, dinsiz, cılız, pehlivan, korkak, kahraman, halk, yüksek tabaka, münevver, cahil, yerli, yabancı, Avrupa, Asya, ticaret, siyaset, harp, sulh, şehircilik, köycülük, mazi, hâlihazır, hayat, hakikat hemen hemen her şey Akif'in duyuş ve görüş sahnesine girer. Ve bunu yalnız şiirle değil, bütün ifade vasıtalarıyla anlatır: Tasvirler yapar, portreler çizer, hikâyeler söyler, fıkralar anlatır, konuşmalara başvurur, vaaz eder. Komik, trajik, öğretici, hamasi, lirik, hakimane her olayı, her tonu kullanır. Bu suretle Akif, şiirin hududunu nesir kadar, edebiyat kadar genişletir; hatta edebiyatı da aşar, onu hayatın da kendisi yapar."
Kelime olarak "Hayatın değişik yüzleri, görünümleri" anlamına gelen Safahat, yedi kitabın da ortak adıdır. 1911 yılında ilk şiir kitabı yayımlandığında "Safahat" adını taşımıştır. Şairin daha sonra yayınladığı diğer kitaplar "ikinci kitap", "üçüncü kitap" olarak adlandırılır ve kendilerine ait alt başlıklar taşırlar. Safahat adı altında bir araya gelmiş kitaplarının alt başlıkları sırasıyla şunlardır:

1.Kitap:
(1911) "Safahat" adını taşıyan birinci kitap; tarihi, sosyal, siyasal ve mistik içerikli 44 tane şiirden oluşmaktadır. Bazı manzum tasvirleri ve istibdadı kötüleyen şiirlerin bu bölümde yer aldığı eserde Akif, Sultan II. Abdülhamit'in istibdat idaresini eleştirdiği görülmektedir. Bu sebeple de meşruti bir idarenin kurulması için çaba sarf ettiği de aşikârdır. Bu kitapta Akif'in, toplumun dertlerini, acılarını; duyarak, görerek ve yüreğinden kopan isyanla kaleme aldığı rahatlıkla söylenebilmektedir.

2.Kitap:
(1912) Ayrı bir kitap olarak 1912'de yayımlanmış olan "Süleymâniye Kürsüsünde tek bir şiirden oluşur. İki kişinin söyleşisi ile başlayan şiir, şairin dostu vaiz Abdürreşid İbrahim'in ağzından yazılmış bölümle devam eder. Bu vaiz, İslam'ı, Batı'yı ve hayatı gerçek anlamda kavramış bir kişidir. Mehmed Âkif'in bütün Safahat'a yayılan İslam birliği idealinin şekillendiği kitap budur. Mehmet Akif bu eserde kurtuluş yollarını anlatır ve arzuladığı milletin nasıl olacağını dile getirir. Şiirde realist özelliklerin hakim olduğu tasvirler, tablo şiir unsurları göze çarpmaktadır.

3.Kitap:
(1913) Safahat'in üçüncü kitabı "Hakk'ın Sesleri", henüz bitmiş olan Balkan Savaşı'nın acılarıyla yazılmış 10 şiirden oluşur. Sekiz ayet ve bir hadisin açıklaması ile toplumsal sorunlara çare göstermeye çalışıldığından bu isimle anılan kitaptaki ayet ve hadislere şiirlerin başında yer verilmiştir. Akif'in kendi zamanını ve döneminin olaylarını bu ayet ve hadislere göre yorumladığı görülmektedir. Bu şiirlerde Mehmet Akif buhran ve isyan içindedir.

4.Kitap:
(1914) İlk defa 1914'te yayımlanmış olan "Fatih Kürsüsünde "İki Arkadaş Fatih Yolunda" ve "Vaiz Kürsüde" başlıklı iki bölümden meydana gelir. Bu bölüm uzun bir manzumedir. Şiir, dini lirizmle dalgalanmış ve Balkan felaketini hazırlayan içtimai yaralarımızla duygulanmış, yarı satirik, yarı didaktik haldeki Akif'in ruh yansımasıdır. Tembellik, gericilik ve batı taklitçiliği eleştirilmekte-dir.

5.Kitap:
(1917) Safahat'ın beşinci kitabı "Hatıralar", 10 şiirden oluşur. Balkan ve I. Dünya Savaşı'nın acılı anıları ile Akif'in savaş sırasında yaptığı seyahatlerdeki gözlemleri ile toplumsal felaketler karşısında Allah'a yakarışını içerir.

6.Kitap:
(1924) "Âsım", karşılıklı konuşma şeklinde yazılmış tek bir manzum hikâyeden oluşmaktadır. Konuşmalar; Hocazade (Mehmet Akif), Köse İmam (Mehmet Akif'in sevdiği dostlarından Ali Şevki Hoca, Asım (Köse İmam'ın oğlu) ve Emin (Hocazade'nin oğlu) arasında geçmektedir. Bu konuşmalarda zamanın bütün acıları ve bozukluları" ele alınır. Asım'ın şahsında aydın, vatansever, hakiki Türk gençliği "Asım'ın Nesli" olarak temsil edilir. Bu nesil Çanakkale'ye koşan ve Çanakkale zaferini kazanan nesildir. Türk'ün namusunu çiğnetmeyen bu imanlı nesil Türk Milleti'ni kurtaracak nesildir.
"Çanakkale Şehitleri" adıyla meşhur olan şiir, bu eserin sonundaki bir bölümdür.

7. Kitap:
Mehmet Akif'in yedinci ve son şiir kitabı "Gölgeler" vatanından uzakta olduğu on yılda yazdığı 41 şiirden oluşmaktadır. Bu şiirlerde Akif, toplum ve sosyal olaylarla ilgilenen şair olmaktan çok, kendi içine yönelen "ben" şairi olarak karşımıza çıkar. "Gece", "Hicran" ve "Secde" şiirlerinde bu içe dönüş tasavvufi bir boyut da kazanmıştır.
Akif'in "Bülbül" ve "Leyla" gibi zihinlerde, dillerde kalacak kadar etkili ve güzel olan şiirleri bu son ciltte yer almaktadır. Gurbet duygusu ve yalnızlığa yaşlılık ve hastalığın da eklenmesi bu dönem şiirlerini hüzünle gölgelemiştir. Pek çok eleştirmen, Mehmet Akif'in bu şiirlerini sanatının zirve noktası olarak değerlendirmiştir.

Diğer Şiirler:
Bu bölümde 9 parça manzume yer almaktadır. Akif, 1908 öncesinde yayınlanan şiirlerini ve sonradan çıkmış birkaç şiirini Safahat'a almadığı gibi "İstiklal Marşı"na da "O benim milletime aittir." diyerek Safahat'ta yer vermemiştir. Akif'in, Safahat'ta yer alan şiirleri kadar Safahat dışında da şiirlerinin olduğunu kendisi söylemektedir.
Bu bölüm şiirleri kronolojik olarak verilmekle birlikte, "İstiklal Marşı"nın milli marş özelliğinden dolayı ilk sırada yer aldığını belirtmek yerinde olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder