Romanın Başlıca Karakterleri
Rıza Selmanoviç: Yugoslavya'daki en köklü Türk ailesinin büyüğü. Londra'da ziraat öğrenimi görmüştür. Tüm aile çiftliklerinde yaşarlar.
Elmasa, Müberra, İstemi: Rıza Selmanoviçın kızları ve oğlu.
Şevvala Ana: Rıza Selmanoviç'in karısı.
Hatipoviç:Türk gizli örgütü.
Mihailoviç: Sırpların Türk düşmanı Çetnik örgütünü kuran lideri, general.
Neniç: Haydut, çocukları öldüren, kadınlara saldıran bir haydut,
Almanlar'a karşı savaşmıştır.
Goril İpan: Neniç'in sağ kolu. Mariç: Türk
düşmanı papaz.
Mehdi Azamoviç: Miç lakaplı, kâhya.
Mordaç: Azamivoç'in on iki yıllık arkadaşı.
ÖZET
Faik Baysal'ın bu eserine belgesel roman denebilir. Çünkü kitabın
sonunda Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış bir röportaj vardır. Röportaj
roman kahramanı Rıza Selmanoviç'le yapılmıştır. 1971'de 76 yaşında
bulunan Rıza Selmanoviç, 1958'de Anavatana dönmüştür. Konu eşmerkez iki
daire içindeki olaylardır. Küçük dairedeki olaylar, ikinci Dünya Savaşı
yıl*larında eski ve köklü bir Türk ailesi olan Selmanoviçler'in
çiftliğinde geçer. Büyük daire, aynı tarihlerde çiftliğin dolaylarında
ve ötelerinde Sırp ve Hırvatlarla Türkler, Boşnaklar ve Arnavutlar
arasındaki iç savaşları anlatır: General Mihailoviç, Alman saldınsından
sonra Hersek'te komuta ettiği sahil muhafaza kıtasının başına geçip
Bosna dağlarının Ravna Gora bölgesinde Çetnik örgütünü kurmuştur.
Çetnikler, Müslümanları, özellikle Türkleri öldürmeye yönelmiş Sırp
çeteleridir. Beri yandan Selmanoviç ailesi tarih boyunca eksile eksile
ancak birkaç kişi kalmıştır.
Ailenin başında, yüksek öğrenimini Almanya'da yapmış Rıza Selmanoviç
vardır. Yirmi yıldır çiftlik*te çalışmakta olan, hukuk mezunu ve
Taşlıca'lı, Miç lakaplı kâhya Mehdi Azamoviç ile Azamoviç'in oniki
yıllık arkadaşı Sırp Mordaç, çiftliğin olaylara karışan kişileridir.
Mordaç, 1 Ocak 1941 günü ortadan kaybolur, Çetnik şeflerinden Neniç'in
çetesinde Almanlara karşı çarpışmaktadır; altı ay sonra bir gece
çiftliğe döner. Mordaç'ı Neniç'in sağ kolu Goril İpan yollamıştır. Goril
İpan, Rıza Selmanoviç'in güzel kızı Elmasa'nın kendisine teslimini ve
savaş süresince çetelerinin çiftlik tarafindan beslenmesi*ni
istemektedir. Bu teklifi Selmanoviç'e bildirmeyen Azamoviç, daha sonra,
Neniç'in yeri*ni söylemedi diye, Almanlar tarafından kurşuna dizilir.
Türk gizli örgütü kurulmuş, Rıza Selmanoviç başkan Hatipoviç'in yanında
görev almıştır. Selmanoviç, bir ara haydutların eline düşerse de kaçar,
kurtulur. Türklerin çoğunlukta olduğu Nevesni kasabasına Çetnikler'in
yaptıkları korkunç bir gece baskınından sonra, Türkler için hayat
çekilmez hale gelmiştir. Londra'da ziraat mühendisliği öğrenimi
yapmaktayken, bir bom*bardıman sırasında oğlu Dündar'ı da kaybeden Rıza
Selmanoviç, Çetnikler'le savaşa devam için Yugoslavya'da kalacak, karısı
Şevvala Ana, kızlan Elmasa, Müberra, oğulları İstemi ve erkeği gene
Çetnikler tarafindan öldürülmüş komşuları Ayişa ile onun kızı Muammera,
bir arabaya binerek, Drina nehrinde ölüler yüzedursun, Türkiye'ye doğru
yola çıkacaklardır.Tarih 1942 banandır." (Behçet Necatigil,
Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, 7.bas. 2000, s.132-133) Drina'da Son
Gün, kitaplaşmadan Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilirken, 6-8 Aralık
1971'de de Nuri Özdemir'in romanın kahramanı Rıza Selmanoviç'le yaptığı
bir röportaj yayımlanır. O röportajdan kısa bir bölüm, romanın
gerçekçiliği üzerine bir bilgi verir:
"Bir romanın gerçek kahramanlarından röportaj sunuyoruz sizlere!
Şaşmayınız, evet, doğru. Gazetemizde yayımlamakta olduğumuz "Drina'da
Son Gün" adlı romanın kahramanlan bir bir kendilerim tanımaya başladılar
ve durumu bize duyurdular.İkinci Dünya Savaşı sıralarıydı. Sırplar,
Yugoslavya topraklarında yaşayan Türklere karşı şiddet hareketierine
girişmişler, kısa sürede iki milyona yakın Türk'ü insanlık dışı
işkencelerle öldürüvermişlerdi. "Çetnikler" denilen Sırp çetelerini
Mihailoviç yönetiyordu. Bastıklan Türk köylerini tümüyle yakıyor, bir
tek canlı bırakmıyorlardı.Türkler'in kadın erkek, genç ihtiyar
giriştikleri karşı mukavemetler ise büyük güçler karşısında eriyip
gidiyordu. İşte Rıza Selmanoviç (şimdiki soyadı Yenerer) Sırplar
tarafindan Türlder'e karşı girişilen bu katliamın içinde yaşamış canlı
bir tarih...13 yıl önce anavatana dönmüş ve Yenerer soyadını
almıştır.Şimdi 76 yaşında o günlerin kara bulutlarından uzak öyküleri
ile yaşıyor.
Yıllarca köşesinde sessiz kalan bu canlı tarih ancak Faik Baysal'ın
"Drina'da Son Gün" adlı romanı gazetemizde tefrika edildiği şu günlerde
bu romanda kendini buluyor ve... O da macerasını kendi ağzından şöyle
anlatıyor: "1942 yılıydı. Ailem Taşlıca'da otururdu. Bense adliyeye
memur olarak girmiş ve Neveslin'e tayin olmuştum. İş yerimde
çalışkanlığımla kendimi sevdirmiştim. Ancak o sıralarda Sırplar
Türkler'e karşı katliama başlamışlar bu nedenle çeteler kur*muşlardı.
Neveslin ise Türkler'in yoğun olduğu bir şehirdi. Her an bir çetnik
baskını olabilirdi. Tahminler boşa çıkmamış, Mihailoviç'in yönettiği
Çetnik grubu bir geceyarısı şehri kuşatmıştı. 28 gün korkulu saatler
geçirdik. Hem çalışıyor, hem örgütleniyorduk. Mustafa Yugo adlı bir Türk
tam 28 gün Çetnikleri oyalamayı başardı ve sonunda baskından
beklediklerini bulamadan döndüler. Bu baskının atlatılmasından sonra
izin hakkımı kul*lanıp Taşlıca'daki ailemi ziyaret etmek istedim. İzin
talebimi kabul ettiler ve ben böylece hayatım boyunca unutamayacağım bir
maceranın içine atıldım."Rıza Selmanoviç, ailesini ziyaret için gittiği
yerde Çetnik'in adamı Pobduiç'e yakalanır. Onun yardımcısı intikam alma
işini üstlenir. Gruptan uzaklaştıktan sonra da askerliği birlikte
yaptıkları Steva olduğunu açıklar. Bu beklenmeyen rastlantı Rıza
Selmanoviç'in hayatını kurtarır. Onun güvenli bir biçimde ulaşacağı yere
kadar götürür. Daha sonra Rıza Selmanoviç, Foça'dan Çayinçe'ye vanr.
Oradan Drina Köprüsü'nü aşacak ve yuvasına, Taşlıca'ya varacaktır. Ancak
Drina Köprüsü yeni bir engel, hem de büyük bir engel onun için. Çünkü
köprünün bir yanında Alman askerleri, diğer yanında General Dangiç
kumandasında Çetnikler, yani Sırp çeteleri... Çayinçe'de beş-altı Türk
raslaşmışlar, hepsi de Taşlıca'dan dost. Hepsi de Taşlıca'ya gidecek. O
geceyi otelde geçirmişler.
Selmanoviç bu yeni macerasına başlarken otel sözcüğünde duruyor O sözcük
ona hayatının büyük tesadüflerinden birini hatırlatıyor sanki. "Hepimiz
bir odaya yerleşmiştik. Bir ara koridor*da dolaşırken Taşlıca yargıcını
eşi ile birlikte yanımızdaki odaya girerken gördüm. Arkadaşlarıma
hiçbir şey sezdirmeden kulağımı yargıcın odasının kapısına dayadım.
Birçok konuş*malar geçiyordu aralarında. Hepsini anlamak imkânsızdı. Ama
bir cümle vardı konuşmalarında ki benim ve arkadaşlarımın hayatının
kurtulması*na yardım etmiştir. Yargıç karısına 'Acıyorum şu Türklere.
Yanımızdaki odada yine birkaç tanesi ne olacaklarından habersiz yatıyor.
Oysaki Çetnikler dışarda tedbir almışlar oteli basacaklar. Herhalde o
zaman bize de onların parçalarını toplamak düşecek' diyordu. Cümlenin
tamamını dinleyemeden arkadaşlarımı sarsarak uyandırdım. Onlar da
şaşırmış, bana inanmak bile istememişlerdi. Derhal sokağa fırladık. Kar
lapa lapa yağıyordu. Çevremizdeki tepeciklerde Çetnikler ateş yakmış,
ısınıyorlardı. Görünmememiz lazımdı. Karlar içine gömüldük, saaderce
yerde sürünerek yol aldık. Köprüyü geçmiş, geniş bir düzlüğe gelmiştik
artık. Bu Taşlıca'ya da vardık demekti. Sadece 3-4 saatlik bir mesafe
kalmıştı. Ancak hepimiz yorgunluktan bitkindik. İçimizden biri çevrede
barınacak bir yer bul*mamızı önerdi. Bir ayı ini bulduk ve sığındık
sabaha kadar. Gün ışırken sesler işittik inin dışın*dan. Bunlar
Çetniklerdi. Etrafta canlı Türk anyorlardı. Birden ayak izlerimiz geldi
aklımıza, yakalanacağımıza kanaat getirdik. Ama yine şans bizden yana
yürümüş, bütün gece yağan kar ayak izimizi örtmüştü. Bir süre daha
bekledik. İnden çıktığımız zaman gördüğümüz manzara karşısın*da
gözlerimizi yummak zorunluğunu duyduk. Etraf köyler alev alev yanıyor,
kaçabilen Türkler kilometreyi bulan bir grup halinde Taşlıca'ya doğru
koşuyorlardı. Biz de beklemeden onlara katildik ve koşmaya başladık."
http://www.frmtr.com/kitap-ozetleri/4495117-faik-baysal-drinada-son-gun-kitap-ozeti.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder